ZORBALIK FANİ DOSTLUK BAKİ PROJESİDE BULUNAN ÖĞRENCİLER TARAFINDAN OLUŞTURULMUŞTUR
İrem aihl
İlknur aihl
MY FRİEND
Ayaz went to school as usual. And he tried to listen to the lecture, but he couldn't focus because his mind was elsewhere. These days, he was being forced into some work by his friends. When he did not do these things, he was belittled and ridiculed by his friends. Ayaza had never smoked in her life, and she had no plans to smoke. But unfortunately, the environment of friends forced him to do so. Ayaz was very confused, on the one hand, he was very stressed due to the pressure of his classes and on the other hand, he even tried to hang himself once, but when he realized that this was a very wrong behavior, he immediately gave up on this job. Ayaz had tried to tell his school counselor about his friends, but the fear of losing his friends prevented him from doing so. Ayaz couldn't take it anymore and succumbed to the pressure of his friends. once, twice, thrice, Ayaz was addicted like his friends. If he didn't drink four or five a day, he would display very aggressive behavior. In addition, there was a regression in his classes, and his communication with his family was very weak. His family attributed this behavior to his adolescence period. Ayaz's friend Ece was also aware of Ayaz's behavior and did not know how to approach him because whenever Ayaz tried to say something, Ayaz immediately became rude. Ece finally brought this issue up to her family. While talking to his guidance teacher Ayaz, Ayaz was very angry at this situation at first, but later he realized that everyone was trying for his well-being, and he was very happy. Then he told the events one by one and said that his friends were in the same situation. With the support of Ece, Ayaz gradually quit smoking and concentrated on his studies, and there was no longer the former aggressive Ayaz. Now there was a brand new Ayaz and the new Ayaz was no longer under stress. Because he didn't have friends who forced him to do certain things. Ayaz and Ece studied hard for their lessons and later on, Ayaz became a greenay and Ece became a guidance counselor.
Rüveyda Aihl
Seher aihl
Songül aihl
FIRST BULLY THEN FRIEND
It started in my first a couple days in the school. Whwn I started this school,I didn’t know anybody there.One of the students started bullying me. He was calling me “ Four eyes” and zinging me continuously. More over,sometimes he was assulting me physically. Half a year finished in this way.
When we where on vocation,one day that puy texted me a message. He told met o come urgently.Normally He wouldn’t text me,then I went. He told met hat He was bored.We played and had lunch together.It was really a beatiful day.A few days later the second half of the school started.That guy started bullying me again.I asked him that “On vocation you texted me,behave kindly and we had a good time but now,why do you keep bullying me?” He said,he would tell me.We sat and he started talking.He loved ones were dad.His mom,dad,brother and girlfriend werev all dead. So he thought he would protect the other people by keeping them away from him.Than I told him;”You can’t live in this way by bullying every one , I will always be with you ever, you keep bullying me. You are my best and only friend. If you don’t bully other guys,they will love you too.” He answered me;”OK.I will try.”
So that friendship,that had started by bullying,my have created the most powerful connection.
Samed.müjde
DOSTLUK
Elif henüz 9 yaşında, dost canlısı, sıcak kanlı, samimi ve sosyal bir çocuktu. Arkadaşlarına olabildiğince sıcak davranırdı, hiçbir zaman kötülük yapmaz, her daim arkadaşlarının yanında olurdu. Elifin bu dost canlılığı sayesinde arkadaşları da ona iyi davranırdı. Hiç kötülük yapmazlardı. Elif ve arkadaşları teneffüste birbirleriyle hep oyunlar oynar, eğlenmeyi ve takım olmayı bilirlerdi.
Bir gün sınıfa Leyla isimli yeni bir öğrenci katılmıştı. Elif ile aynı yaştalardı. Ve birbirlerine çok benziyorlardı. Elif, teneffüste Leyla’nın yanına gitti:
Aradan günler hatta belki de haftalar geçti ve Leyla ile Elif çok yakın arkadaş oldular. Ayrılmaz ikili olmuşlardı. Sürekli beraber oyunlar oynar, sohbet eder, kitaplar okur, birbirlerini asla yalnız bırakmazlardı.
Bir gün Elif doğum gününü arkadaşlarıyla kutlamak istedi. Partiye Leyla’yı da çağırdı. Hatta Leyla partiden birkaç saat önceden geldi ve Elif ile oyunlar oynadılar, oradan oraya koşturdular. Beraber nice doğum günleri geçirdiler ve beraber büyüdüler. Aralarındaki bağ hiç kopmadı…
YARDIM VE DOSTLUK
Bir çölde yürüyen iki arkadaş vardı. Yürürken kötü bir tartışmaya girdiler ve öfkeden biri diğerinin yüzüne tokat attı. Tokatlanan, incinmiş olsa da hiçbir şey söylemedi ve sessizce kumun üzerine “İncindim çünkü bugün arkadaşım yüzüme vurdu” yazdı. Yürümeye devam ettiler ve bir vahayla karşılaşana kadar yürümeye devam ettiler. O zaman vahada yüzmeye karar verdiler. Onlar yüzerken tokat yiyen boğulmaya başladı. Diğer arkadaşı imdadına yetişti ve onu kurtardı. Kurtarıldıktan sonra taşa "Bugün en iyi arkadaşım tarafından kurtarıldım" yazdı.
Diğer arkadaşı ona, "Seni kurtardığımda taşa yazarken, ben seni tokatladığımda neden kuma yazdın?" diye sordu. Bunun üzerine diğer arkadaş, arkadaşın canını yaktığında kuma yazsak daha iyi olur, çünkü rüzgar gider, arkadaşın iyi bir şey yaptığında taşa yazarız ki sonsuza kadar kazınsın.
DOSTLUK -ARKADAŞLIK
Günlerden bir cuma günüydü galiba hatırlamıyorum, o günden tek anımsadığım şey bagırışmalar ve uğultular... kulağımda sadece bunlar kaldı. Duygularımı nasıl tarif etsem bilmiyorum, sadece hissizdim, mutsuz olamayacak kadar hissiz. Evet evden kaçmıştım o gün, hiç bir şeye dayanamayıp kaçmıştım evden. Yanımda ne para ne de yedek giysiler, yiyecek hiç bir şey yoktu. Sadece ben vardım. Sokaklarda koşup her şeyi unutmaya o sesleri susturmaya çalışıyordum. Çöp kutusunun yanına kıvrılıp artık tutamadığım göz yaşları ve çığrınma isteğiyle seslice ağlamaya başlamıştım.
O gün tanıştım onunla, sokaktan geçen onca insan içinde O bana yaklaştı. Saatlerce konuştuğumuzu hatırlıyorum. Şimdi bakınca o zaman bu bana önemli bir olaymış gibi gelmemişti. Nereden bilebilirdim ki beraber büyüyeceğimizi, onun beni kanatları altına alacağını, bir dost bir ağabey olacağını. Beni kendi evlerine almayı önerdiğinde kulaklarıma inanamamıştım. Ve işte şimdi bunu yazarken aynı odada o gün bana gelen bu güzel insanla beraber, dostumla beraber yazıyorum bu metni. Bu önemsiz gibi görünen olayın şu anda ömür boyu sürecek bir dostluk yaratmasından dolayı kendimi şanslı hissediyorum
Ecemsu
DOSTLUK
Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.
Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; Kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşayalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler. Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.
Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yine de unutamamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir. Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrofonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim. Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. Çok üzüldüm,ama yine de arkadaşıma kızmıyorum. Çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı. Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım. İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.
EDA
Arkadaşlık
Kerim diye bir çocuk varmış.Bu çocuk insanlarla kavga eden onları döven bir tipmiş.Bu yüzden arkadaşları onu sevmez, Kerim’le konuşmazlarmış.Kerim bundan dolayı üzülür , üzüntüsünü de insanlarla kavga etmekle yatıştırırmış . Bir gün Melek diye bir arakadaşı onun yanına gelmiş . Ona nasihatlar vermiş. İnsanlarla kavga etmemesini ,onlarla iyi geçinmesini gerektiğini söylemiş.Yoksa üzülen tarafın kendisinin olacağını , insanlarının kendisini dışlayacğını söylemiş .Kerim ilk önce kendisine bağırıp çağırmış sonra haklı olduğunu anlamış ve evine geri dönmüş.Kerim o gün yeni kararlar aldı . Artık insanlarla iyi geçinecek , onlarla kavga etmicek , onlara saygı duyacaktı.Kerim öteki gün okula gitmiş arkadaşlarına iyi davranmış , onlarla en ufak bir tartışmaya girmemişti.Arkadaşları Kerim’in bu halini çok tuhaf bulmuşlar. Kerim’in onlarla dalga geçtiğini falan düşünmüş. Kerim ‘le başta arkadaş olmamışlar. Kerim de bunu görmüş ki insanlar onunla hala konuşmuyorlar.Yine eski haline dönmeyi düşünmüş ama bu kararından vazgeçmiş her şeyin pat diye olmayacağını biliyormuş .Aradan günler geçti , arkadaşları Kerim ‘in normale döndüğünü anlamış , onlar da artık Kerim’le arkadaş olmuşlar .Kerim de anlamış ki zorbalığın hiçbir işe yaramadığını insanları birbirine düşündüğünü . Ondan sonra Kerim iyi bir çocuk olmuş.
HATİCE
Farklılık
Okuldan eve geldiğinde gözleri yine yaşla dolmuştu. Annesinin üzülmesini istemediğinden gözündeki yaşları birer birer silmeye çalışıyordu lakin annesi onu bu halde, kan kırmızı gözler ile gördüğünde her şeyi anlayacaktı. Evin kapısını çalıp beklemeye başladı. Kapıyı annesi açtı. Gülen yüzü bir anda soldu. O da anlamıştı ne olduğunu. Cinleri tepesine çıkmıştı. Gözlerinden durmak bilmeyen yaşlar akıyordu. Küçük çocuk hem üzülüyor hem de kendinden nefret ediyordu. ‘’Niye yaşıyordu’’ ‘’Niye ailesine bunları yaşatıyordu’’ küçük çocuk da ağlamaya başladı. Onun bu halini gören annesi kendini toparladı ve soğukkanlı bir tavırla ‘’Aç mısın?’’ diye sordu. Aslında açtı ama canı bir şey yemek istemiyordu. ‘’Hayır’’ cevabını vererek odasına çıktı. Beş dakika geçmemişti ki annesinin o narin ama aynı zamanda soğukkanlı sesi duyuldu. Okul müdürü ile tartışıyordu. Ses tonu bağırmalı gibiydi. Kendinden utandı. Aynanın karşısına geçip kendine baktı. Kendine adeta iğrenir gibi bakıyordu. Arkadaşlarının neden ondan iğrendiğini anlamış gibi bir bakış attı yansımasına. Küçüçük bir bedende kocaman bir kafa, kepçe kulaçlar, kısa boy... Arkadaşları ona “ tanrı seni cehennemine bile almaz” demişlerdi. Bu lafı hatırlayınca gözlerinden iki yaş damlası süzülüverdi. O mu istemişti bunları? Babası ve annesi onda bir farklılık olmadığını söylüyorlardı fakat o hiçbir arkadaşına benzemiyordu. Galiba o bi akondroplazi hastasıydı.
Ahmet Efe
FAZLALIKLAR MUHAMMED FATİH
Günlerde salıydı. Murat okula gitmek için hazırlanmaya başladı . Heyecanlıydı çünkü geçen kıştan beri giymediği kıyafetlerini yeniden giyecekti.Dolabını açtı ve kıyafetlerine bakmaya başladı. Aralarında en sevdiği kırmızı kazağıydı ,onu aldı ve giymeye çalıştı.Ama giyemedi unuttuğu bir şey vardı son 6 ayda çok kilo almıştrı bunun sebebei astım ilaçlarıydı. Diğer kıyafetlerini de denedi ama değişen bir şey olmadı hiçbiri üstüne olmuyordu .Ne yapacağını bilemedi.Neyse ki annesi hemen yanına geldi ve ona kendisinden üç yaş büyük abisinin kıyafetlerini verdi. En kısa zamanda yeni kıyafetler alacaktı.Bu bir nebze de olsa Murat!ın içini rahatlatmıştı.Abisinin kıyafetlerini giydi ve okula gitmek üzere yola çıktı.
Kısa bir yolculuğun ardından okula vardı. Sınıfa girdiği andan itibaren arkadaşları onunla dalga geçmeye başlamışlardı. Abisinin kıyafetleri ona büyük gelmişti ve üzerine baya komik duruyordu.Biraz canı sıkılsa da onunla pek aldırış etmedi. Bu sözlere kulak asmak yerine en sevdiği ders olan beden eğitiminin başlamasını bekledi. Ders başlamış ve hoca onlardan ısınmaları için iki tur koşmalarını istemişti. Herkes koşmaya başladı ama Murat eskisi gibi koşamadığı için onların arkasında kaldı.Arkadaşları bu seferde onun koşmamasıyla dalga geçtiler. Bu Murat’ın canını daha çok sıkmıştı çünkü bu çözülmesi kolaybir problem değildi. Üstüne olmayan kıyafetlerinin yerine daha büyüklerini alabilirdi ama eskisi gibi spor yapabilmesi için bundan çok daha fazlası gerekecekti. Üstün bir şekilde spor salonundan çıktı. Eve döndüğünde annesine artık okula gitmek istemediğini söyledi. Annesi bu durumu sakince karşıladı ve tekrardan eskisi gibi olabileceğini her şeyin ona bağlı olduğunu anlattı . Eğer düzenli spor yaparsa tekrardan eskisi gibi koşabileceğini öğrenen Murat spora başlamaya karar verdi .Bir yıl boyunca düzenli bir şekilde çalıştı eski kilosuna döndü . Artık eskisinden daha hızlı koşabiliyordu...
ZORBALIK DÖNGÜSÜ
Hepimiz dünyaya geliyoruz.Eşit şartlar olmasa da eşit haklara ve sorumluluklara sahip olarak doğuyor,büyüyoruz.Büyürken çevreden etkilenebiliyoruz ya da çevrenin doğrularını sorgulamadan kabul edebiliyoruz.Bu doğruları kabul ederken bazen zorla ve istemeden kabul edebiliyoruz.Bu zorbalık yaşıtlar arasında olunca akran zorbalığı oluyor.Akran zorbalığı da bizim insanlardan soyutlamamıza,içimize kapanmamıza sebep oluyor.Bazen başarımızı bazen aile hayatımızı kötü etkilemekle birlikte bize zorbalık yapan akranlarımızdan daha düşük seviyedeymiş gibi hissetmemize yol açabiliyor.Buna ne kadar erken karşı koyarsak ve haklarımızın farkına varırsak akran zorbalığı ortadan kalkacak .Hayatımızda sebep olduğu olumsuzluklar da bir bir yok olacak .Buna karşı koymak zor olabiliyor fakat kendimizin farkına varmamız gerekiyor bu durumlarda.Ne de olsa tüm hayatımızı etkileyen bir dönemde(gençlik ve çocukluk çağında) uğradığımız bu akran zorbalığının içimizde biriktirdiği öfke duygusunu başka insanlara yansıtabiliriz.Bu sebeple farkına çoğu zaman varmadığımız akran zorbalığı döngüsünü kendi üzerimizden başlayarak yıkabiliriz.
Merve
ZORBALIĞIN BİR ÖMÜRE ETKİSİ
Nur,ortakokula gidiyordu.Arkadaşlarını seven,iyi niyetli ve sakin bir kızdı.Ancak arkadaşları ona iyi şekilde yaklaşmıyordu.Her zaman onunla dalga geçiyor,onu rencide edecek hareketler yapıyordu.
Bir gün müzik dersinde öğretmen kimin şarkı söylemek istediğini sordu.Kimse şarkı söylemek istemiyordu.Öğretmen,kimsenin gönüllü olmadığını görünce kendisi bir isim seçmeye karar verdi.Listeden birini seçti ve o kişi Nur’du.Nur ne kadar istemese de öğretmenin yoğun ısrarıyla tahtaya kalktı.Utanarak şarkı söylemeye başlamasıyla arkadaşlarının neredeyse hepsi kulaklarını kapattı,Nur da ağlayarak yerine geçti.Öğretmen Nur’a lavaboya gitmesi için izin verdi ve sınıfa şöyle dedi:
“Arkadaşınızın çok güzel bir sesi var ama sizin yüzünüzden belki de bir daha şarkı söyleyemeyecek.”
Ve gerçekten de öyle oldu.Nur,sesi çok güzel olmasına rağmen bir daha şarkı söylemedi,söyleyemedi.Belki de dünya çok büyük bir sanatçı kaybetti.
Sabri Emin
Yalnız Hayat
Her zamanki yalnızlığı yine sabahın köründe uyandırmıştı.İstemeye istemeye hazırlandı.Yalnızca birkaç dakikda geç kaldığı için servis şoföründen yediği azarla başladı günü.Alışmış olsa da elinden bir şey gelmeyeceğini düşünüyordu.Sınıfın sessiz çocuğu olduğunu herkes biliyordu. İçine kapanıklığından faydalanmaya çalışan akranları sürekli onunla dalga geçiyor,yaptıkları yaramazlıkları onun üzerine atıyorlar,karşı çıkarsa dövmekle tehdit ediyorlardı.Yaşadıklarını annesine bile anlatamayacak kadar utangaç bir yapısı vardı.Tüm bu zorbalığın ,kötülüğün içinde geçen çocukluğu o büyükçe sadece bir şeyi değiştirmedi.Yalnızlığını yetişkin bir erkek olmasına rağmen hala yalnız hala utangaçtı.Her ne kadar insanlardan nefret etse de onları hayatlarını yaşarken izlemeyi seviyordu. Bazen kendini onların yerine koyuyor,bazen de uzaktan izlemekle yetiniyordu.Tüm bu izlediği insanlardan yalnızca kötülüğü ve sefaleti öğrenmişti.Zorbalıkla geçen çocukluğu belki de güzellikleri görmesini engelliyordu.Her geçen gün insanlardan daha fazla tiksiniyordu.
Taksi şoförü olmuştu. Bu her gün onlarca insanla karşılaşmasına vesile oluyordu. Her seferinde bir katili ya da hırsızı taşıyor olabileceğini düşünüyordu. Artık kafayı yemek üzereydi.Herkes ,istisnasız herkes gözüne kötü biri gibi geliyordu . Kafasını her yastığa koyduğunda, her aynaya baktığında iğrenç insanlarla yaşadığı fikri tüm vücudunu sarıyordu. Konuşacak, derdini anlatacak kimsesi yoktu. Evde duvarlarla konuşuyor,kimi zaman onlarla kavga ediyordu. Hareketleri artık ona garip gelmeye başlamıştı. Bütün bunların tek bir günde olmadığını, çocukluğuna kadar dayandığını o da biliyordu.Gittikçe anlamsızlaşan,iğrençleşen hayat karşısında pek fazla seçeneği olmadığına karar verdi ve işten dönerken aldığı jileti paketinden çıkardı.
Bedi
ÜRPERTİ
Kapıyı çarptım. Çıkardığım sesin tüm benliğime ters olması bazı düşünceler içimde cirit atarken bir süre kapıyı izlememe neden olmuş. Ben farkına varmadım. Belki de öylesi gelmişti işime. Bu farkına varmayaşılarım yoktu en başında. Sonradan gün gün hissettim içime işleyişini. Bazen eve gelip hüngür hüngür ağladığım olaylara çok da aldırış etmediğimi fark ettiğimde gördüm o sinsi izleri. Tüm bu olanlardan bihaberken ilmek ilmek hem de. Yanlış anlaşılmak istemem asla. Üzülmediğim sanılmasın. Olaylar üzerine eskisi kadar düşünmemek bu durumları aştığınız anlamına gelmez çoğu zaman. Bende öyle işlemez o sistem en azından. Artık öyle bir hal almıştır ki yaşadıklarım o kadar rahatsız edici olmuştur ki beni hasta ediyordur. Beynımın burda devreye girip beni artık çok da umursamadığıma inandırma çabaları,av olduğunun farkına varan bir geyiğin adrenalin salgılması kadar doğal ve hayatta kalmaya yöneliktir. Ellerimin benden bağımsız kalkıp yüzümü korumaya çalışması ya da onları her gördüğümde kalbimin yerinden çıkacakmış gibi olması beni hayatta tutmaya yönelik eylemler hep. Şimdi yorganım göz hizama kadar çekili. Çok mu soğuk? Haziranın 20’si ne kadar soğuk olabilierse işte. Üşüyorum sadece. Titriyorum hatta amacına uygun olarak. Bu seferki istemdışı titreme üşümekten değil öyle. Ürperiyorum ben. Bedenim de beni yaşıyor kılmaya çalışıyor.
HAVİN
Özgüven Bu Mudur?
İnsanları kırmak, onların değiştirmeyeceği özellkleri üzerinde yorumda bulunmak, kendini üstün gördüün bir konuda diğrini küçümsemek. Özgüven bu değil! Bu kötü kalplilik, bu bir art niyet.
Mağazaya girmek üzereydi. İçinde bir mutluluk vardı yeni ayakkabı alacağının sevinci ile beraber. Elini cebine attı. 1 aylık emeğinin yerini yokladı ve adımını attı. Sonunda annesinin uzun süredir istediği ayakkabıyı alacaktı. Etrafa bakmaya başladı. “Nerede aradığım ayakkabı ya?” diye düşündü. İşte oradaydı “Beni al!” dediğini duyuyordu adeta. Çalışan ona doğru yaklaşıyordu, heyecandan zavallı adamın tek derdi ayakkabıyı alıp gitmekti. Annesinin ayakkabıyı görünce olan mutluluğunu hayal ederek o da çalışana yaklaşı. Çalışan tam önünde durup “Bu kıyafetle buraya giremezsiniz!” dedi. Adam durdu. Anlam veremedi bu cümleye. “Bana mı dediniz?” dedi. Çalışan ona küçümseyici bir bakış atıp “Elbette size dedim buradan bir şey alabileceğinzi zannetmiyorum. Sizinle vakit kaybedemem. Zorluk çıkarmadan dışarı lütfen!” diye devam etti. Adam küçültü, duyduğu sözler karşısında duygularına hakim olamadı. Gözlerinden yaşlar döküldü. Elleriyle yıtyık hırkasının kolunu gizledi. Arkasına bile bakmadan terk etti orayı.
Ekonomik üstünlüğün bile insanı insana kırdırdığı dünyada mutlu olmak zor olmalı değil mi? Para, boy, kilo, güç bize insan olduğumuzu unutturan değerler olabiliyor. İşte böyle anlarda paranın, bulunduğumuz konumun değşebileceğini ama insanlığın baki kalacağını hatırlamak gerekiyor.
Sümeyye İclal
MEHMET VE ARKADAŞLARI
Mehmet her gün olduğu gibi bugün de okula gitmişti.İlk dersleri matematikti.Derste üçgenler konusunu öğrenmişlerdi ama Mehmet konuyu tam olarak anlayamamıştı.Matematik hocası dersin sonlarına doğru öğrencilerin konuyu kavrayıp kavramadıklarını test etmek için sözlü yapmaya karar vermişti.Sıra Mehmet’e gelince Mehmet soruyu bilememişti.Ders bitip zil çalınca bazı arkadaşları Mehmet’in yanına giderek soruyu bilemediği için dalga geçip ona lakap takmışlardı.Mehmet bu yaşananlardan sonra okul bitene kadar sırasında üzgün bir şekilde oturmuştu.Belli ki bu sözlerden çok incinmişti.Akşam eve gittiğinde yatağına uzanıp başka yerlere gitmek,bir daha o çocukların yüzlerini görmek istememişti.Akşam yemeğini yiyip ödevlerini yaptıktan sonra uyumuştu.
Sabah uyandığında arkadaşlarının ona yine bunları yapacağından korkup okula gitmek istemese de okula gitmişti.Okula gidince arkadaşları onun hala üzgün olduğunu görünce ona,dünden beri üzgünsün neyin var demişler.O ise, sizin bana yaptıklarınızdan ve dediklerinizden dolayı bu haldeyim dedi.
Bunu duyan arkadaşları Mehmet’ten özür dilediler ve biz senin alınmadığını düşündük dediler.Mehmet arkadaşlarının özürlerini kabul etti ve beraber mutluca zaman geçirdiler.
Fırat
Kötülüğe Maruz Kaldıran Sesizlik
Sınıfa girdiğinde sessiz sessiz yerine oturdu. Arkasında her gün olduğu gibi hazır olan bir kesim varadı. Diğer günlerde olduğu gibi yine aynı hareketi yapmışlardı. Ne kadar da kızarıklığı belirgin olsa da ailesine aynı yalanları söyleyip şikayet etmeyi istemiyordu. Neden istemiyordu ? Bunu doğr4ucağı sonuçlardan korktuğu için mi yapıyordu yoksa sesizliği bozmak, kişiliğine mi ters düşüyordu? Öyle büyüdüğü için, öyle yetiştiği için bunu bzomak zor geliyordu baleki kendisine. Fakat yanındaki hafif iri gibi ve uzun boylu şahıs olanların farkındaydı . Her seferinde bu kötülüğü yapanlara pek kızardı aslında fakat onun olmadığı zamanlar,iş daha da bir kötü boyuta ulaşıyordu . Bunun önüne geçmenin yolu aklına gelmiyordu . Belki de öne geçmesinin gerektiğinin farkında değildi. Bunu her gün bir süre çekilecek olan vakit gibi görünüyordu belki de. Bir gün bizim zorbalar gene kalsiğini yapmaya kalktılar ki, sınıfa giren öğretmen öncekilerin sıradan bir şaka olduğunu düüşünürdü. Bu sefer bunun zorbalık seviyesine geldiğini anlayabilmişti . Öncelikle hemen müdahale edip (zorba olanların) sınıfını değiştirip ağır uyarılar verdi. Sonrasında mağdur çocukla konuşup neden bunu belirtmediğini sorunca belirli bir sebebin olmadığını söyledi mağdur.
Bu değeri çocuklara aşılamalıyız. Zorbalığın kötü bir şey olduğunu ve en önemlisi,buna şahit olanların tepkisiz kalmamalarının gerektiğini anlatılmalıdır
HASAN ALİ
GÜÇLÜ GÜÇSÜZ
Yine sıradan bir güne uyanıyordu Fatih. Güneş aynı yerden doğuyordu. Işınlar gözüne geldiği zaman güneşin, kalkmak zorunda kaldı. Saat 06.38’di, servisin gelmesine sadece 22 dakika vardı hemen kalktı hazırlanmaya başladı 20 dakika sonra hazırlandı ve indi.
Serviste arkalara yöneldi sert bakışlarıyla, kimseyle konuşmak istemiyordu. Okula geldiği zaman ders programının değiştiğini öğrendi ilk dersin edebiyat olduğunu öğrendi. Öğretmen kimsenin yanında kitabının olmadığını bildiği için 30 tane çizgisiz kağıt getirmişti. Kendini tanıttıktan sonra dağıttı ve herkesin şiir yazmasını istedi herkes yazdı ve daha sonra hocaya verdi. İkinci ders hoca yazılan en güzel şiir olarak Fatih’in yazdığı şiiri seçti tahtaya gelip okumasını istedi, herkes bir anda konuşmaya, gülmeye başladı. Fatih kekeme olduğu için dalga konusu oluyordu ama büyük bir cesaret göstererek kalktı ve okudu herkes şaşırmıştı çünkü tek bir kez bile duraksamadı ve bu kadar sert birinin ince ruha sahip olması herkesi şaşırtmıştı.
Başından geçenleri yazmıştı aslında ,sınıfta derin bir sessizlik oldu öğretmen de anlamıştı bu konuyu, ortamı yumuşatmak için konuşma yaptı tebrik etti Fatih’i . O günden sonra artık daha anlayışlı oldu arkadaşları. Bunun normal ve herkesin başına gelebilecek bir şey olduğunu anladılar. Artık geceleri uzun sürmeyecekti, göz yaşları sadece gözlerini nemlendirmeye yarayacaktı. Bu güzel gidişat hayatını da etkiledi hastalığından kurtuldu.
M.Melik
İÇİMDEKİ SIKINTI
Otosbüsten indiğim andan itibaren yağmur çiseliyordu.Bulutlar sanki benim içime attıklarımı dışa vurmak ister gibi aniden hızlanmaya başladılar.Evimin olduğu sokağa vardığım an sınav belgemi daha da sıkmaya başladım.Ne diyecektim şimdi ben aileme?Her Cuma olduğu gibi yemek yerken sınav sonucumu soracaktı babam bana.Ve o yemek,tabağım ile bakışarak bitecekti.
Elbisemin kollarını parmaklarıma geçirdim ve son bir nefes alarak zile bastım.Annem elinde telefonu ile biriyle konuşuyordu.Ayakkabılarımı çıkarırken annemin “Evet hocam Sedef’e ben bugün söylerim,eksik kitaplarının listesini yapar,babası da alır.Öyle derse başlarsınız”Devamını Sedef dinlemedi çünkü yine kendisinden habersiz ailesi onun adına karar vermişti.
Ve sonunda annesinin”Sedef,yemek hazır gel!”Sesi ile kitabını kapatıp mutfağa geçti. Annesi ile babası masaya oturmuş onu bekliyordu.Yemek yemeye başlamışlardı ki babası telefonunu çıkarıp öğretmenin attığı mesaja baktı.Okulda yüz yirmi kişiden kırk ikici olmuştu. Ve sessizlik...Yine kızından utanan ebeveyn bakışları Sedef’i buldu.”Aynı şeyleri söylemekten dilimde tüy bitti Sedef. Eksik olduğun bir konu olmadığını, Dershaneye gitmenin verimli olmadığını söylüyorsun fakat belgeler hiç böyle söylemiyor.”Deyip komodindeki belgeyi salladı.Belki de hayatında ilk kez Sedef içinden geldiği gibi konuşmak istedi.Sakince ayağa kalktı ve belgeyi yırttı.”Bu belgeler eğer sizin beni sevmenize neden olacaksa hiçbirini istemiyorum.Bir gün ya bir gün öğrenci olarak değil de kızınız olarak görün beni.
Bir gün özel ders saatleri için odama girmeyin.Belki o zaman ben de sizin yanınıza isteyerek gelirim. Belki o zaman mutlu , huzurlu bir aile oluruz.” Dedi. Yine masada sessizlik oldu. Annesi ve babası sanki ilk defa gözlerini gerçeklere açıyordu. Annesi ağlamaya baladı. “Kızım, biz senin için diyoruz tüm bunlar. Affet bizi.” Diyordu. Babası kızının yüzünü elleri arasına aldı, alnından öptü daha sonra annesini de yanına alarak Sedef’e sarıldı. Sedef işte o an hayatı boyunca ilk kez tamamlanmış hissetti. Ve ilk kez evinin çatısı altında içten gülümsedi.
Zuhal Evin
Bir, İki, Üç ve Aynı Döngü
Bir an önce kulaklığımı takıp dış dünyayla olan ilişkimi keserek yürümek istiyorum. Özgür hissettiğim tek an oydu; kulaklığım ve sokaklar... Evden çıktım, turuncu tüyleri olan yeşil gözlü kedi oradaydı yine. Tam onu sevmek için adım atacaktım ki ona zarar vereceğimi düşündü sanırım. Hemen kaçmaya başladı. Ona bunun için sinirlenemezdim. Sanırım birbirine zarar veren tek canlı insan değildi. Hayvanlar arasında da üstünlüğünü kanıtlama, gücünü gösterme çabaları vardı ve sonuç olarak hep yıpranan ve tükenen taraf oluyordu. Nasıl değişirdi bu düzen? Cevap çok belli; değişmez. Yapabilinecek tek şey elinden geldiğince uzaklaşmak, yeni ortamlara girmek, girdiğin yeni ortamlarda eskisi gibi pısırık olmamak ama bunu yaparken asla o zorbalara benzememek. Zihnimi yeterince meşgul ettim artık bugunkü derslere odaklanmalıydım, her ne kadar bugunkü yaşayacağım zorbalıkları düşünmemeye çalışsam da. Müziğin sesini açtım ve yolda yanımdan geçen insanların hayat senaryolarını tahmin ederek okula doğru yol aldım.
Berra Nur
KELİMELERİ DUDAKLARINDA ZİNCİRE VURULMUŞ BİR ÇOCUK
Bir çocuk düşünün, beş yaşında. Kendni çok iyi ifade edebilen, ne istediğini bilen, hayalleri olan bir çocuk üşünün. Bir talihsizlik yüzünden geçirdiği bir ateşli hatalık sonrası tek kalıcı hasarın kekemelik olduğunu düşünün. Konuşmakta zorlanan bir çocuğun iç dünyasının hayal edebiliyor musunuz, ne kadar üzücü değil mi? İşte şimdi o çocuğun hikayesini okuyacaksınız. Kafasında kurduğu temiz hayalleri, annesini ne kadar sevdiğini, tüm iyi dileklerini rahatça söyleyememesi daha doğrusu söyleyememesi değil kekemeliğinden dolayı zorlanarak iletişim kurması ve iletişim kurmaya çalıştıklarının cümlelerini tamamlaması, bakışları acımalarıydı onu üzen durum. Sürekl sakin ol, derin nefes al telkinlerine maruz kalması ve bu durumu konuşmasını daha da zorlaştırması onu içine kapanmaya itiyordu. Rüyaları güzel söylenmiş cümllerle doluydu. Bunların iyi günleri olduğunun farkında değildi. Çünkü yakında okula başlayacaktı ve konumuz olan akran zorbalığı, bu yetmezmiş gibi bir de öğretmenleri duruma isteyerek/istemeyerek dahil olacaktı. Aslında bir noktada bu durumu kitap okumaya yönlendirmesi gibi bir artısı da olacaktı. Yine de ne olursa lsun hiçbir çocuk konuşmakta zorlanmamalıydı, rahat olmalıydı.
Asıl konumuza yönelecek olursak akran zorbalığı ilk üç senesind onu pek etkilememişti ancak bir sorun daha vardı, ebeveynlerinin meslekleri yüzünden sürekli il yani okul değiştirmek zorunda kalıyordu. Her şeyin patlak verdiği dönem bu seneden itibaren başladı. İstediği ve bildiğii takdirde derse katılmaması yetmiyormuş gibi “arkadaşları” -ne kadar arkadaş denirse- tarafından dışlanıyordu, her fırsatta konuşması taklit ediliyordu. Bu şekilde özgüveni de yok olmaya başladı. Kekemelik sorunu bsadece sınıf içerisinde kalmadı ne de olsa alay konusu edilebilecek, özgüveni yerle bir edilmiş birine sahiplerdi. Artık tüm okulda konuşması tsklit edilmeye, parmakı ile gösterilmeye hatta sözlü tacize bile maruz kalıyordu. Ailesi ne yapıyor peki bu sırada diyecek olursanız, çocuğun bu durumu, onu tutunacak tek dalı olan derslerine ve kita okumaya ittiğinden okulda gayet başarılıydı. Genelde çocuklar maruz kaldıkları durumları korktuklarından ailelerine anlatmazlar. Okulda başarılı, suskunluğu da kekemeliğine bağladıkları için bu durumdan haberdar olamadılar.
Daha küçükken bu yükü tek başına sırtlamış olan çocuk büyüdüğündee sağlıklı bir psikolojiye sahip olabilecek miydi? Belki kekemeliği geçecekti ancak uğradığı bu zorbalık yüzünden her konuşmasında acaba yine olacak mı tereddüdünü yaşayacaktı . Ve en kötüsü ne zaman konuşmaya başlayacak olsa bir kez daha düşünecekti. Anlatmak istediğim kekemelik ve zor yanları değil, akran zorbalığına uğrayan çocukların seçemedikleri (ırk, renk, cinsiyet, belirli rahatsızlıklar) özelikleri yüzünden uğramaları ve bu durumu kekemeliği kullanarak aktarmak istedim çünkü bir insanın konuşmasını taklit emek neredeyse herkesin belki farkında olarak belki olmayarak yaptığı bir durum ve buna dikkat çekmek istedim.
Demircan
Zorbalık Fani Dostluk Baki
Ahmet sabah okula gitmek için kalktı, elini yüzünü yıkadı, hazırlandı, kahvaltısını yaptı ve okula gitmek için yola koyuldu. Okul evlerine biraz uzaktı bu yüzden yürümesi gerekiyordu. Ailesinin maddi durumundan ötürü servisle okula gidemiyordu. Biraz yürüdükten sonra okula vardı. Okulun kapısında Berke’yi gördü. Berke çok büyük bir iş adamının çocuğuydu. Ailesi küçüklüğünden beri Berke’nin her istediğini yapmıştı. Bundan olsa gerek Berke çok şımarmıştı. Ahmet Berke’yi gördüğünde ilk başta tedirgin oldu çünkü Berke Ahmet’e kötü davranıyor, her konuda onunla dalga geçiyordu. Ahmet Berke’yi görmemezliktengelip sınıfa yöneldi. O anda Berke Ahmet’in önünü kesti ve sırıttı. Ahmet onu takmayıp sınıfa girdi. Kısa bir süre sonra öğretmen Büşra Hanım sınıfa girdi. Bir süre sonra zil çaldı, çocuklar teneffüse çıktı. Ahmet dışarı çıkmak için kapıya yöneldi ancak Berke çıkmasına izin vermedi. Daha sonra herkesin içerisinde Ahmet ile dlga geçti. Onu aşağılayacak sözler sarf etti. Ahmet bunun üzerine ağlayarak sınıftan çıktı. Büşra Hanım Ahmet’in ağadığını fark etti. Ve hemen yanına gitti. Ancak Ahmet hiç bir tepki vermeden ağlamaya devam etti. Büşra Hanım bu sorunu tek başına çözemeyeceğini anlayıp rehber öğretmene danıştı.
Büşra Hanım’ın içine azıcık da olsa su serpilmişti. Yaklaşık bir saat sonra doktor, Büşra Hanım’a Ahmet’in taburcu olabileceğini söyledi. Ahmet’in ailesi de hastanedeydi. Ahmet’in taburcu olabileceğini öğrenince çok sevindiler. Ahmet sonunda eve dönebilmişti. Büşra Hanım artık Berke’nin yaptıklarına katlanamıyordu. Bu yüzden Müdür Mehmet Bey’in yanına gitti. Ve olanları anlattı. Memet Bey ilk başta çok sinirlendi. Ancak bunları Berke’nin yaptığını duyunca siniri yatıştı. Çünkü Berke çok önemli iş adamlarından birinin çocuğuydu. Ve Berke’nin babası okula yardımlar düzenliyordu. Memet Bey böyle şeylerin olabileceğini, daha çocuk olduklarını vurguladı ve her fırsatta Berke’yi savundu. Büşra Hanım Memet Bey’in ne düşündüğünü anladı ve çok sinirlendi. Büşra Hanım her fırsatta Memet Bey’e durumu anlatmaya çalıştı ancak Memet Bey onu dinlemedi. Buun üzerine Büşra Hanım yetkili kurumlara Memet Bey’in yaptıklarını dilekçeyle dile getirdi. Bu dilekçenin göndrilmesinden yaklaşık 6 ay sonra Memet Bey’in görevine son verildi. Ve onun yerine yeni bir müdür geldi. Büşra Hnaım bu duruma çok sevindi. Büşra Hanım Berke’yle konuşup ona yaptıklarının kötü bir şey olduğunu uygun bir dille anlattı. Bu süre zarfında Ahmet ile Berke’nin arası düzeldi. Büşra Hanım da çocuklarıyla birlikte “Zorbalık fani, dostluk baki.” Adlı bir kampanya başlattı.
Cemre Nil
ZORBALIK FANİ DOSTLUK BAKİ PROJESİDE BULUNAN ÖĞRENCİLER TARAFINDAN OLUŞTURULMUŞTUR
İrem aihl
İlknur aihl
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE
-
COMMENT()
-
SHARE
-
BUY THIS BOOK
(from $7.59+) -
BUY THIS BOOK
(from $7.59+) - DOWNLOAD
- LIKE
- COMMENT ()
- SHARE
- Report
-
BUY
-
LIKE
-
COMMENT()
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!