
Bu kitap Mütiye ÇELİK ve Fadimana YETİŞ MEŞE kuruculuğunda gerçekleştirilen BENİM ŞEHRİM, BENİM KÜLTÜRÜM e Twinning Projesi kapsamında Türkiye Geneli Proje ortaklarının koordinatörlüğü ve öğrencilerinin katılımlarıyla ve Seyyah ali karekteriyle özleştirdikleri gezi günlükleri kitabıdır.
Düzenleme: Mütiye ÇELİK / BGSL / İSTANBUL


SEYYAH ALİ KONYADA 01 Nisan 2020

Saat 12.00 de indim Konya otogarına. Yol boyu çok az ağaç görmüştüm. Ne kadar düz ve eşsiz bir ovaydı Konya. Şehrin dışı gibi içi de ağaçsız zannederken tam tersi bir sahne ile karşılaştım. Konya yemyeşildi. Peyzaj mimarlığı harikaydı.


Şehrin geniş, düzenli, temiz yollarına hayran kalmıştım. Otogarda beni EREN karşıladı. Onunla telefonda konuşmuştuk. Çok iyi anlaşacağımızı hemen anladım. Sonra otogardan bizi Fadimana öğretmen ve Caner aldı.


Fadimana öğretmen hemen benim açıkmış olabileceğimi düşündü ve bana. "Merak etme Seyyah Ali, Konya'da karnını doyurabileceğin çok lezzetli yöresel yemeklerimiz var." Dedi . Bunu duyduğuma çok sevindim. Yemek yemeyi çok seviyorum çünkü. Çok mutlu oluyordum yemek yerken. Bu yemekli muhabbetten sonra şehir merkezine gitmek için yola koyulduk.


Yol boyunca bana Konya'nın tandır kebabını, etli ekmeğini ve yağ somununu anlattılar.İyice karnım acıkmıştı. Hemen merkeze geçtik ve Zafer meydanında tarihi bir etliekmek fırınına girdik. Yemekleri de Konya kadar güzelmiş. Fadimana öğretmen “Şehir merkezindeyken Mevlana Türbesi'ni ziyaret edelim o zaman dedi”. Türbenin yapısı ve ziyaretçilerin sayısı beni çok etkiledi.


Caner: Mevlana, dünyaca bilinen bir değerimizdir. Hoşgörü ve insan sevgisinin en büyük temsilcisidir. bu yüzden dünyanın her yerinden onu ziyarete gelirler, dedi.
Mevlana Türbesi ziyaretinden sonra şehir merkezindeki tarihi yerleri gezmeye devam ettik.Karatay Medresesi, İnce Minare Medresesi, Selçuklular döneminden kalan Sultan Kılıçarslan köşkünü ziyaret ettik.


Onlara bu gezinin sonunda şehrinizin bu kadar tarihi ve kültürel miraslar barındırdığını bilmiyordum. çok etkilendim, dedim. Konya bir güne sığacak bir şehit değildi. Ancak benim tek bir günüm vardı.
.Ve benim artık gitme vaktim gelmişti. Caner ve Eren ile ayrıldık. Bana ayrılırken Mevlana şekeri aldılar. Çok mutlu oldum.


Fadimana öğretmen beni otogara götürdü ve yolcu etti
Şu an bu günlüğü otobüste yazıyorum. Bakalım yarın hangi şehirde uyanıp, hangi kültürleri tanıyacağım.
Hazırlayan: Fadimana YETİŞ MEŞE ve Öğrencileri
KONYA



SEYYAH ALİ TRABZONDA 02 Nisan 2020
Mavi ile yeşilin kucaklaştığı ,tarih kokan şehzadeler şehri Trabzon hiç şüphesiz sürprizlerle karşılayacaktı beni .Muhteşem bir deniz manzarası ve gündoğumu eşliğinde Trabzon’a vardık .Ardından yeşil kucakladı bizi .Yeşilin bin bir tonu.Şehrin tarihi ilgimi çekmiş ve biraz araştırma yapmıştım. Atatürk Köşkü ,Kanuni Evi, Ayasofya Müzesi ,Sümela Manastırı gibi tarihi mekanları görmek ve yeni insanlar tanımak fikriyle heyecan içindeydim.


Neyse ki rehberlerim Nevin öğretmen ve öğrencileri Büteyra ve Ezgi ile buluşunca şehrin güzelliğine insanların sıcakkanlılığının eşlik ettiğini anladım. Böylece heyecanım yerini meraklı bir bekleyişe bırakmışken Nevin öğretmen : “Tarihi mekanlara yolculuğumuza , doğa harikalarımızı keşfederek devam ederiz ,”dedi.
Bu, Çal Mağarası’nı ,Uzun Göl’ü ,Altındere Vadisi Tabiat Parkı’nı görebilmek demekti.Mutluluğuma mutluluk eklenmişti.



Hazırlayan: Nevin öğretmen ve öğrencileri Büteyra A. , Ezgi D.
AKÇAABAT İMKB ANADOLU LİSESİ / TRABZON
Bu arada Büteyra ve Ezgi yaptıkları planlardan mutluluk ve sabırsızlıkla söz ederken Büteyra: “ Biz de Trabzon’u seninle ilk defa keşfedecekmiş gibiyiz.Ama önce bir Trabzon kahvaltısını babaannemin elinden yapmadan ayrılırsak hiç de iyi olmaz.”dedi.
Hepimizi güldüren bu tatlı davetin ardından Trabzon’un neşeli ,misafirperver insanlarıyla kuymak ,hamsi kuşu, mısır ekmeğini de yerinde tatmış olarak kahvaltımızı yapıp , Büteyra’nın babaannesine teşekkür edip yola koyulduk.

SEYYAH ALİ BİLECİKTE 03 Nisan 2020
Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı boyunun Orta Asya’dan dört yüz çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devleti’nin kuruluş merkezliğini yaptığı yerde olmaktan mutluluk duyuyorum. Betül Öğretmen ve öğrencilerinin de eşliğinde Ertuğrul Gazi Türbesi’ne geldik. Bu tarihi hava beni çok etkiledi. Nöbet değişimini görmek için bekledik sonrasında askerlerden birinin kısaca bilgi veren konuşmasını dinleme fırsatı bulduk.

Bilecik’in Pazaryeri ilçesinde çömlek sanatıyla tanıştım. Betül Öğretmen öğrencileri Miray ile Selis de benimle birlikte çömlek yaptı. Kültürel ve sanatsal bir gezi oluyordu. Ailem içinde çömlekten vazolar yapmıştım. Onlara da buradan hatıra bir şeyler mutlaka götürmeliydim.
Betül Öğretmen şehir merkezinde de Yaşayan Şehir Müzesi, Edebali Türbesi ve Saat Kulesi olduğunu ve mutlaka görmem gerektiğini belirtince yönümü şehir merkezine çevirdim. Saat Kulesi ve Yaşayan Şehir Müzesi’ni gezdim. Yaşayan Şehir Müzesi’nde canlı canlı sanatçılarla tanışma fırsatı buldum.


Müze beni çok etkiledi. Eski dönemlerdeki gibi para basımına şahit oldum. Hatıra kalması için ben de kendi paramı bastım. Sonrasında Edebali Türbesi’ne gittim. Edebali Türbesi gezisinden sonra ise şehir merkezinde meşhur büzme tatlısını yedim. Betül Öğretmen ve öğrencileri özellikle bu tatlıyı yememi söylemişlerdi. Tarih kokan bu şehirden bir Seyyah Ali geçmişti.
Önerilerde bulunan ve bana bu tarihi şehri tanıtan Betül Öğretmen ve öğrencileri Miray ile Selis’e de ayrıca teşekkür ettim. Beni geçmişe götüren bu şehri hiç unutmayacağımı da belirttim.
Hazırlayan: Betül Öğretmen ve öğrencileri Miray Ö. ile Selis Lal F. / Gazimihal Ortaokulu / BİLECİK


SEYYAH ALİ NEVŞEHİRDE 04 Nisan 2020
Anadolu’nun küçük ama önemli şehirlerinden birinde, Nevşehir’deyim. Tarih kitaplarından da öğrendiğim kadarıyla tarihinde bir zamanlar Hititlerin, Romalıların, Selçuklu ve Osmanlıların yaşadığı bu topraklar pek çok efsaneye konu olmuş. Şehire geldiğimde peri bacalarını görebilmek için heyecanlanıyorum.


Münevver Öğretmen ve öğrencileriyle Göreme’ye geldiğimizde görüyorum ki gerçekten her yer peri bacası ve bu doğal arazilerde ata biniyorum. Göreme Açık Hava Müzesini gezdikten sonra dünyaca ünlü Avanos sallanan köprüden geçerek Kızılırmak’ taki sayısız ördeğe ekmek atıyoruz. Avanos’un çini ve çömlek atölyelerini gezerken hatıra bir su testisi alıyorum.


Atölyeler peri bacalarının içine oyulmuş şekilde ve hava sıcak olmasına rağmen oldukça serin. Irmağa karşı çayımızı içtikten sonra Uçhisar Kalesi’ne tırmanarak dinleniyoruz. Ancak manzara gerçekten görülmeye değer.Nevşehir merkezdeki il müzesini ve il halk kütüphanesine geçiyoruz.


Denize hiç kıyısı olmayan Nevşehir’de, yapılmış kazılarla gün ışığına çıkmış deniz kabuğu ve süngeri fosilleri hayret içinde bırakıyor. Derinkuyu ilçesine en büyük yeraltı şehrini ziyaret etmek için geçiyoruz. Her yer labirent gibi ve etkileyici. Güzel ülkemin yetiştirdiği değerli insanlardan Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türbesini de ziyaret ederek bu güzel diyardan yeni güzelliklere doğru ayrılıyorum.
Hazırlayan: Münevver Öğretmen ve öğrencileri İlayda G. , Enver Ç.
Derinkuyu Zeliha Ekmekci Anadolu İmam Hatip Lisesi / NEVŞEHİR

Yolumu Nevşehir’den sonra Zonguldak ‘ a çevirmiştim. Zonguldak otobüsünden uzun bir yolculuktan sonra saat 10 gibi indim. Beni burada İpek hoca ve öğrencileri Berkcan ve Özcan karşıladı. Acıkmış olduğumu bildiklerinden önce Zonguldak’ın merkezinde bir restoranda kahvaltı yaptık. Restoran bile deniz görüyor. Muhteşem manzaraya sahipti. Kahvaltı sonrası madenci şehri olan Zonguldak’ta Maden Müzesini gezmeye geldik. Madenciler gerçekten çok zor şartlar da çalışıyorlar.
SEYYAH ALİ ZONGULDAKTA 05 Nisan 2020

Saat 12 gibi Zonguldak ‘in en güzel ilçelerinden biri olan Ereğli’ye geçtik. Burası deniz ve ormanın birleştiği çok güzel bir yerdi. Hiç vakit kaybetmemek için hemen Cehennemağzı mağarasını gezdik. Gittiğim yerlerde oranın ne yemeği meşhursa onu yemeyi seviyorum. Bu sebeple Ereğli’nin meşhur pidesini yedik. Gerçekten çok lezzetliydi. Buradan Zonguldak ‘in bir diğer ilçesi olan Alaplı ya geçtik. Burada dünyanın en yaşlı Porsuk ağacını görmeye gittik. Ona ulaşmak hiç kolay olmadı.
Arabadan inince ipek hoca ve öğrencileri ile uzun bir süre orman içlerine yürüdük. Bu ağacı görünce değdiğini anladım. 4000 yıldır burada olan ağaçla ilgili Özcan ve Berkcan ile sohbet ettik.

Ayni yolu geri gelmek beni biraz yorsa da İpek hoca beni arabası ile Devrek ilçesine getirdi. Burada Bastoncular Çarşını gezdik. Daha sonra Bastoncular müzesine gittik. Bursa baston yapımını görmüş oldum gerçekten çok zor bir sanattı. Sıra Özcan, Berkcan ve İpek hocanın yaşadığı ilçeye yani Çaycuma’ya geldik. Manda yetiştiriciliği ile meşhur olan Manda yoğurdu yemesem olmazdı. Tabi ki yedim. Burada beni Çaycuma Müze evine gittik müzenin içinde sedirlere oturup çay içiliyordu. Gerçekten çok güzel bir an yaşadım bende buraya oturdum yorgunluk çayımı içtim.

Hazırlayan: İpek ATICI ve Öğrencileri; Bercan ve Özcan
ÇAYIR ORTAOKULU / ZONGULDAK
Artık gitme vakti gelmişti. İpek hoca ve öğrencileri beni otogara götürdü otobüse bindirdi. Birbirimize el salladık. Buradan ayrılacak olmak beni üzmüştü bunu düşünürken otobüs hareket etti. Günlüğüme bunları yazdıktan sonra yolu izleyerek ertesi günkü maceraları beklemeye başladım.

Köklü geçmişi ile tarih ve kültür kenti; Büyük Cihan Devleti Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa Hacivat-Karagöz’ ü, mehderi ve kılıç-kalkanıyla kültür-sanat şehri Bursa Uludağ’ı, şelaleleri, geniş verimli ovaları ile doğa harikası yeşil Bursa
Bugünkü ziyaretimi bu bilgilerim ışığında Bursa’ya yaptım. Beni otogarda Figen Öğretmenim ve öğrencileri Nazar ve Gizem karşıladı. Karnımın aç olabileceği düşüncesiyle beni, tarihi Kapalı Çarşının yakınındaki meşhur İskender Kebapçısına götürdüler
SEYYAH ALİ BURSADA O6 Nisan 2020

Yediğim en lezzetli kebaplardan biriydi. Kapalı Çarşıyı gezdikten sonra Tophaneye gittik. Buradan şehrin panoramik görüntüsünü ve geniş Bursa Ovasını seyrettik. Sonra planlamamız doğrultusunda, Osman ve Orhan Gazilerin türbelerini ziyaret ettik. Sonra ise şehrin simgelerinden Ulucami’ye uğradık. Caminin büyüklüğü ve görkemli duruşu beni çok etkiledi.
Biraz yorulmuştuk. Dinlenmek ve bir şeyler içmek için Kozahan’a geçtik. Burası eski çağlardan beri ipek ticaretinin merkezi olan bir yermiş. Çaylarımızı yudumlarken ipek dokuma ürünleri satan dükkanları izlemek çok güzeldi.

Sırada Uludağ vardı. Buraya gitmek için Teleferik Semt’ inden teleferikle yola çıktık. Harika orman ve dağ manzarası eşliğinde giderken, Figen Öğretmen ve öğrencileriyle hatıra fotoğrafı çekilmeyi de unutmadık. Teleferikten Uludağ - Kirazlıyayla mevkiinde indik. Buraya gelip de sucuk ekmek yememek olmazdı. Temiz dağ havasını içimize çekerek yürürken çevreyi izlemek için uygun bir cafede oturduk. Sucuk ekmek gerçekten nefisti.
Artık günümüzün sonuna gelmek üzereydik. Tekrar teleferiğe binerek şehir merkezine güzel bir yolculuk sonunda vardık.

Bursa gibi bir şehri bir günde gezmek ve öğrenmek mümkün değil. Bir dahaki sefere tekrar gelerek, Cumalıkızık, Tirilye, Uluabat Gölü ve Suuçtu Şelalesi gibi yerleri gezmek üzere sözleşip, otogara doğru yola çıktık. Otobüsümün bulunduğu perona geldiğimizde Figen Öğretmen ve öğrencilerinin hediye ettiği kestane şekeri de, beni oldukça memnun etti.
Bu güzel duygularla, tekrar gelmek isteğiyle, Bursa’dan ayrıldım.
Hazırlayan: Figen YÜCEL ve Öğrencileri
Nilüfer Hatun M.T.A.L./ Mustafakemalpaşa/ BURSA


Tarihi ve yeşiliyle gezmeye doyamadığım güzel şehir Bursa’dan sonra durağım Denizli’ydi.Beni otogarda Meryem öğretmenim ve öğrencileri Nazlı ve Beyza karşıladı.uzun ve güzel bir şehir turundan önce mis gibi çam ormanlarının içindeki Denizli Çamlık Mesire alanında harika bir kahvaltı yaptık.
Kahvaltının ardından harika manzarasıyla Egenin en uzun teleferiği olan Bağbaşı Teleferiğe doğru yola koyulduk.Manzara gerçekten büyüleyiciydi.
SEYYAH ALİ DENİZLİDE 07 Nisan 2020


Teleferiğin varış noktasındaki yaylalar çok güzeldi.Otantik Bungalov evlerinde yayla havası alıp sıcacık şömine başında çaylarımızı yudumladık.Meryem Öğretmene eşlik eden rehber arkadaş sıcacık çay eşliğinde bize Denizli’nin tarihini anlattı.
Bu güzel anlatımdan sonra Denizli’nin tarihi çarşısı Kaleeiçi Çarşısına gitmeden olmazdı.Tarihi çarşıdaki tekstil ürünleri Denizli’nin en güzel ekonomik simgelerindendi.


Ailem ve arkadaşlarım için alışveriş yaptım,Denizli’den hatıra kalacak çok güzel şeyler aldım.Tarihi çarşıdan sonra daha çok üniversitelilerin takıldığı yeni Çınar Çarsısına geçtik.Çınarda Denizli’nin simgesi horoz heykelinin önünde fotoğraf çekilmeden olmazdı.
Doyumsuz çarşı gezmesinden sonra karnımızın acıktığını fark ettik.Denizli’nin meşhur kebapçılar sokağına geçip çatal kaşık kullanmadan yenilen meşhur kebabının tadına baktık.Gerçekten harikaydı ve kebap yanında servis edilen Denizli keşkeği de mutlaka denenmesi gereken bir lezzetti.


Karnımızı doyurduktan sonra şifa kaynağı olan Denizli Karahayıt Kırmızısu’ya geçtik.Şimdiye kadar gördüğüm en ilginç alpıcaydı.İsminden de anlaşılacağı gibi suyun kaynağının çıktığı yer kiremit kırmızısıydı.Su o kadar sıcaktı ki insanın kemiklerinin ısındığı hissediliyordu.Karahayıt’ta şifa bulduktan sonra Denizli’nin incisi,Egenin en güzel beyazı Pamukkale’ye geçtik.Gün batımında güneşin kızılıyla travertenlerin göz kamaştıran beyazı birleşince manzara harikaydı.Pamukkale’den gerçekten ayrılmak istemedim .


Bu harika günün sonunda turumuzu Pamukkalde harika bir yemekle odun ateşinde tandırla tamamlayıp bir günü daha harika insanlarla harika bir geziyle tamamlamanın mutluluğuyla bitirdik.Meryem Öğrtemen ve öğrencileriyle vedalaşıp Denizli’den ayrıldım.
Hazırlayan: Meryem KANIK ve Öğrencileri
Honaz Belediyesi Ortaokulu/DENİZLİ



SEYYAH ALİ BARTINDA 08 Nisan 2020
Horozlar diyarı Denizli otogarından ayrıldıktan sonra batı karadenizin incisi olan güzel memleket Bartın otogarına geldim.Beni güler yüzleri ile herkesi heyecanlandıran Emrullah hocam ve öğrencileri karşıladı.Çok güzel bir karşılamanın ardından yol yorgunluğunu üzerimden atmak için Emrullah hocam çay içmemiz gerektiğini burada içilen çayın özel bir etkisinin olduğunu söyledi.


Çayımızı içtikten sonra hocamın ne kadar haklı olduğunu hafiflediğimde çok iyi anladım.Bartın serüvenimize merkezdeki tarihi kemer köprü gezdikten sonra Galla pazarı diye anılan köylerdeki hanım ablaların doğal yetiştirip yöresel konuşmalarla pazarda sattıkları alana geldik.Teyzelerin sıcaklığı beni sanki memleketime gelmişim hissini uyandırdı.


Pazarın ardından merkezde gezilecek olan tarihi camileri de ziyaret ettikten sonra Emrullah hocam sıradaki gezi durağımız Bartın'ın ilçesi olan Fatih Sultan Mehmet Hanın "Lala Lala Çeşme-i Cihan Bura mı Ola" tabiri ile şeref bulmuş Amasra ilçesi olduğunu söyledi.Amasra'nın ismini duyduğumda birden Barış Akarsu gibi genç yaşta vefat eden sanatçıyı da hatırlayıp bir hüzünlendim.


Hocamız ve öğrencileri ile birlikte Amasra'nın tepesinde yer alan Kuş kayası diye ifade edilen Roma İmparotorluğu zamanından kalma tarihi mekanı ziyaret ettik.Kayanın şekillerini görünce büyülenmediğimi söylesem eksik kalır diyebilirim.Kuş kayasından sonra Amasra'nın tepeden görüntüsü deniz ile gökyüzünün birleşimi beni iyi ki ziyaretime burayı da dahil ettim dedirtti.


Amasra da Bizans döneminden kalma kalelerini çarşısını gezdikten sonra Tavşanlı Adası diye bir alanı uzaktan dürbün yardımıyla izlerken tavşanların zıplayışı beni ayrı bir mesh etti.Amasra gezimizen sonra doğa turizimi ile ün yapmış Ulus ilçesine geldik.Emrullah hocam bu bölgenin Milli Park olduğunu burada göreceğiniz her noktanın çok değerli görmeye değer bir alan olduğunu ifade etti.Ulus tarihi müzesini gezdikten sonra Ulukaya Şelalesine gittik


Şelalenin hikayesinden bahsedip mitolojiye göre aşk acısını dindiren şelale olarak da anıldığını ifade etti.Beni gerçekten büyüledi diyebilirim.Şelalenin ardından Drahna Vadisi ve muhteşem doğal güzelliklerin görüldüğü yürüyüşün ardından yöresel yemeklerin olduğu yemek yendikten sonra Emrullah hocam ve dünya tatlısı öğrencileri beni güzel temennilerle Bartın otogarından uğurladır.
Hazırlayan: Emrullah GÜL ve Öğrencileri
ABDİPAŞA ÇPAL / BARTIN


SEYYAH ALİ İSTANBULDA 09 Nisan 2020
Kaç gündür çok yorulmuştum fakat yeni yerler keşfetme arzusu tüm bedenimden taşıyordu. Sabah güneşiyle açtım gözlerimi... İstanbul ne büyülü şehirdi!
Asya ve Avrupa.. Koca bir şehir hepsini bir arada tutuyor. Boğaz köprüleriyle 3 koldan denizleri birbirine bağlıyor.


Köprüleri, deniz üzerindeki vapurları, karadan havadan insan seli burada toplanıyor. Türkiye'de onca yer gezdim, Karadenizi, Egeyi, Akdenizi.. Doğusu, Batısı... Istanbul hepsinden bir parça taşıyordu.
Avrupa yakasını gezerken Başakşehir Bilim Sanat öğrencileri arkadaşlarım beni Sular Vadisi'ne pikniğe götürdüler. Ormanlar, şelaleler bu bölgede toplanmış.


Arkadaşlarımla harika zaman geçirdik ve onlarla resim yaptık. Çeşitli tasarımlar, çeşitli boyalarla resimler yapmayı öğrendim. Çok şanslıydım. Bir arkadaşım ailesiyle beni akşam yemeğine davet etti. İstanbul'un yemekleri de kendisi kadar güzeldi.
O akşam orda kalıp Büyükçekmece Gölü'ne kahvaltıya gittik. Gölün üzerinde çayımızı içtik. Çok eskiden kalma köprüleri görülmeye değerdi. Ne çok tarih biriktirmiş bu şehir meğer!


Avrupa yakasını gezerken Eminönü'ne gitmemek olmazdı. Kapalı çarşıyı, sirkeciyi gezdik. Çok meşhur Osmanlı tatlılarını tattım ve ceplerime doldurdum. Gezerken yemek zevkli olacaktı. Arkadaşlarımdan ayrılıp vapur ile Üsküdar'a geçtim. Martılara simit attım. Hep bu sahneleri izlemiştim, sonunda ben de yapabildim. Onlar çığlık atarken izlemesi harikaydı. Üsküdar ne eski bir kentmiş... şehzadeler, padişahlar, sultanlar buralarda gezermiş. Çok büyük seyyah amcalarım boşuna buraları yazıp çizmemiş. Hemen elime kağıdımı kalemimi alıp Üsküdar'ı resmettim.


Hazırlayan: Müberra BÜLBÜL ve Öğrencileri
BAŞAKŞEİR BİLSEM / İSTANBUL
Gördüğüm yerleri not ettim. Kız Kulesi' ne bakakalırken birden kağıdıma birşey düşmüştü. Yanımdan geçen bir çocuk gülümsemeye başladı ki kafamı kaldırdım. Bir martı üzerimde dolaşıyordu. Aklıma cebimdeki tatlılar geldi ve hemen çıkarıp ona uzattım. Bir yandan iskelede dinlenirken tatlılardan yemeye başladım ve hayallere daldım.


.yola çıktık seyehatimizin 10.gününde Afyon’un Dinar ilçesinde tarihi tren garında başladı.
Dinar, antik kral yolu üzerinde Ege kıyılarına ve Akdeniz’e açılan karayolu ile demiryolu kavşağında kurulmuş suyu, havası yeşilliği ile bilinen ,son yıllarda yapılan araştırmalara göre de yaşanılabilir şehirlerden seçilmiş bir ilçe.Zaman zaman adını duyduğum bu ilçeyi çok merak etmeye başladım.
Gün ağarmaya başlıyordu ve oturduğum koltuktan heyecanla geçtiğimiz yolları izliyordum.yeşilliikler içinde trenimiz varacağımız istasyona doğru ilerliyor ben geliyorum dercesine sren sesi veriyordu.
SEYYAH ALİ AFYONKARAHİSAR
DİNAR DA 10 Nisan 2020


Büyük bir gürültü ve heybetle trenimiz istasyonda durdu,heyecanım daha da artmıştı. Beni Kazım Büşra ve Raziye öğretmen karşıldılar.Kısa bir muhabbetten sonra,istasyonun Türkiye’deki birçok tren istasyonları gibi tarihi bir mekan oluşu dikkatimi çekti. Raziye öğretmenim de benim dikkatli ve meraklı bakışımı farketmiş ,bana tren istasyonunun ülkemizin ilk tren istasyonların bir tanesi olduğunu belirterek kısa bir istasyon gezintisi yaptık. Artık emekliye ayrılan kara tren, küçük müzesini ve zamanında tren istasyonlarında kullanılan araçları gezdik,


salkım söğütlerin arasında. 1912 yılında Atatürk’ün ilçeyi tren ile ziyaretini heyecanla dinlerken Büşra’nın annesinden gelen telefon bize artık acıkmış olduğumuzu farkettirdi. Heyecanla Dinara gelişimiz ,karşılama ,tanışma kısa gezi derken vaktinKahvaltı için,Dinar demek ,Suçıkan demek olan Ankara ,Afyon tarafından girişinde çok güzel bir tesise geldik .. Tesisin önünde çay bahçesi, Rüzgar esiyor, bitkilerden "hışır, hışır" sesler yükseliyor. Dinarlılar bize diyorlar ki: - İyi dinleyin... Hışırtılar "Midas'ın kulakları eşek kulakları" diyor. Bir yandan "hışırtıları" dinliyoruz


Bir yandan da duvara "Türkçe ve İngilizce" olarak asılmış, "Suçıkan sö "İ.Ö. 3000" yılına kadar uzanıyor. Frigler zamanında, Kral Midas "başkentini Dinar'a taşımış." "Dünyanın ilk müzik yarışması" da Dinar'da olmuş.
Tanrı Apollon "LİR" çalıyormuş. Çoban Marsyas da "FLÜT." Marsyas'ın ünü kulaktan kulağa yayılınca... Kıskanan Apollon bir yarışma önermiş. Hakemliği Kral Midas yapmış. Tanrı Apollon lir çalmış. Çoban Marsyas da flütüyle ezgiler döktürmüş. Kral Midas, yarışmanın sonucunu açıklamış: - Çoban Marsyas kazandı.


Tanrı Apollon kızmış, gazaba gelmiş. Marsyas'ın diri diri derisini yüzdürmüş. Onu "Suçıkan'daki mağaraya yakın bir ağaca" astırmış. Midas'ı da cezasız bırakmamış. Kral Midas'ın kulaklarını "eşek kulağı" haline getirmiş.
Kral Midas "kulaklarını örtecek şekilde şapka giymiş." Böylece "eşek kulaklarını" halktan saklamış. Ama saçları iyice uzayınca, berberini çağırmak zorunda kalmış. Berber, Kral Midas'ın "eşek kulaklarını" görmüş. Midas, berbere tembihte bulunmuş:
- Gördüklerini kimseye söyleme.


Berber bu sırrı uzun süre içinde saklayamamış. Bir gün, Suçıkan'a gidip, toprağı kazmış. Kör kuyuya "sırrını" söylemiş:
- Midas'ın kulakları eşek kulakları.
Sonra çukuru toprakla kapatmış. Zamanla kör kuyunun üzerinde kamışlar yetişmiş. Kamışlar, rüzgarın her esişinde "Midas'ın kulakları eşek kulakları" diye hışırtı çıkarmaya başlamışlar. Ve böylece halk, "krallarının kulaklarının eşek kulakları olduğunu" öğrenmiş." Söylencesini okuyup suyun


Ve havanın tadını çıkarmak için başımı kaldırdığımda gözüm yine duvardaki "Arif Nihat Asya'nın SUÇIKAN adlı şiirine" takılıyor: Afyon'dan Dinar'a yol göründü, Davetiyle bir sesin, Dostlarım, söylemesi ayıp olacak, ama, Doğduğu yeri gördüm, Dinar'da Menderes'in.Kazım ve ben doğanın ve tarihin etkisiyle hem geziyor hem fotoğraf çekmeye devam ederken ,Büşra ve Raziye öğretmenin; Büşra’nın annesini n hazırladığı geleneksel kahvaltı sofrasına Tarihi suçıkan


parkta başladık. Yöresel haşhaşlı katmer, peynirli, otlu bükme, kaymak, sucuk, doğal bal, peynirler ..derken koyu bir sohbetin ardından Büşra yöresel oyuncak’’ Fadiş’’ bebek armağan etti.Ç ok şirin yörenin yaşam tarzını ve kıyafetlerini anlatan bir bebekti


Kahvaltıdan sonra suçıkanda bulunan tarihi ve folklorik müzeyi ,o güzel mimaride gezdik. Hem sohbet hem gezi, fotoğraf derken zaman bir hayli olmuştu. Yavaş yavaş gitme vaktimin geldiğini diyecektim, Raziye öğretmen , Seyyah Ali bak ,seni götüreceğimiz bu suyun ; Menderesin diğer kaynağı..


Eldere’ye diyerek yola çıktık. Yine yolda sohbet , gelenekler .kültür tarih derken kuş gözlem evini, ve geçerken uğramadan geçilmemisi gereken
Tok isende acıktıran ;taze pınardan tutulup sofraya getirilen kiremitte kaşarlı alabalığı yemeden gitmek olmazmış.Yedikte okadar doğa gezintisi bol oksijen ..insanı acıktırıyormuş.


Akşam olmak üzereydi ve benim zamanım dolmuştu.Hep beraber otogara geldik, vedalar güzel değildir, tekrar görüşmek dileğiyle otobüsüme bindim.Koltuğuma oturduğumda; ayrılırken Raziye öğretmenin hediye ettiği Dinar efsanaleri,kültürü ve Dinar şiirleri kitabı ,öğrencileriyle yaptıkları kitap ayracı, Fadiş bebeğim, ve bugünüm anılarıma yazacağım güzelliklerin arasındaydı..
Hazırlayan: Raziye ÇETİN ve Öğrencileri
DİNAR YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ / AFYONKARAHİSAR


Dinar’dan sonra Afyonkarahisar’ın güzel ilçesi Bolvadin inide görmeden gitmek istemedim. Bolvadin’e geldiğimde otogarda beni Sultan öğretmenim ve öğrencileri Görkem ve Sevim karşıladılar. Bolvadin e öncelikle otogarın çok yakınında bulunan çevre ilçelerin ve Bolvadin halkının piknik ve temiz hava için tercih ettiği Horan Parkına getirdiler. Horan parkında yeşilliklerin arasında Sultan öğretmen ve öğrencileriyle birlikte güzle bir piknik yaptık.
SEYYAH ALİ AYONKARAHİSAR
BOLVADİN DE 11 Nisan 2020


Sağolsunlar hep yöresel lezzetler vardı. Ev ekmeği, haşhaşlı bükme ve katmer Hepsi de birbirinden güzeldi. Ben özelliklede ev ekmeğinde Bolvadin de çok meşhur olan manda kaymağı ve sucukları çok severek yedim. Kaymak “camız” denen manda sütünden yapılıyormuş. Kaymağın ham maddesi camız sütünün kendine has kıvamı, kokusu ve yağ oranı var. Horan parkının da 1954 yılında zamanın belediye başkanı öncülüğünde oluşturulduğunu ve her sene Bolvadin Kaymak Festivalinin ağustos aylarında burada kutlanıldığını öğrendim.


Horan parkından ayrıldıktan sonra yolda Sultan öğretmenim M.1876-1908 yıllarında Abdulhamit tarafından yaptırılan Yanık Kışlaya gittiğimizi söyledi. Neden Yanık Kışla adı verildiğini sorduğumda ise
Kurtuluş Savaşı sırasında Bolvadin'e gelen düşman kuvvetleri buradaki askeri kışlayı harap etmişler ve daha sonra da içindekilerle birlikte ateşe vermişler. Günümüze kadar bu şekilde duran bina restore edilmeye başlanmış ve yıkılıp gitmesi engellenerek tarihi değerini korumuştur. Bu bina Bolvadin'in Erkmen mahallesinde bulunmaktadır ve ismi de tarihe Yanık kışla olarak adlandırıldığını söyledi.


Gittiğimizde Bolvadin hakkında pek çok bilgi aldım. Bolvadin’in mevcut vesikalara göre 10.000 yıllık geçmişi olduğunu Bolvadin, antik Paroreos Phrygia (Yanık Frigya) vadisinde kurulduğunu ve bu vadide M.Ö. 8000'de yerleşik hayata geçilmiş. Arkaik devirde bir site şehri olan Bolvadin, Afyon bölgesindeki 52 yerleşim biriminden birisi olduğunu öğrendim. Bu zamanlardan bugüne kadar gelmiş olan tüm parçaların ve Bolvadin e ait geleneksel pek çok kıyafet ve eşyaların sergilendiği Yanık Kışla unutamayacağım yerler arasına eklendi.




Yanık kışladan sonra Sultan öğretmenim ve öğrencileriyle birlikte 1801 yılında meydana gelen büyük yangında yok olan Erkmenhisarı köyünün günümüze ulaşan tek eseri kırık minare gittik. Kırık minarenin günümüze kadar hala ayakta durması ve hiç yıkılmaması herkes gibi açıkçası beni de şaşırttı. Sultan öğretmen Erkmenhisari köyü 13. yüzyılın sonlarında, Karakoyunlu Türkmenleri tarafından kurulduğunu söyledi. Bu köy Selçuklu ve Osmanlı dönemi kayıtlarında, Türkmen köyü olarak kayıtlara geçmekteymiş. 1801 tarihinde meydana gelen büyük bir yangında köy tamamen harabeye dönmüş, köylülerin yarısı Bolvadin'e gelerek Erkmen Mahallesi'ni oluşturmuş, yarısı da Afyonkarahisar'ın Erkmen beldesini oluşturmuşlardır dedi.


Bolvadin deki gezimize devam ederken Sultan öğretmenimden Türkiye´deki tek Alkoloid fabrikası Bolvadin´de bulunduğunu ve 1981 yılından beri çevreden toplanan 50-90 ton arasında ki afyon bu fabrikada işlenerek morfin, hidrat, kodein vb. elde ediliyormuş. Bu imalatın büyük bir bölümü de ihraç edildiğini öğrendim.


Bolvadin de bir de şifalı sularıyla ünlü halk arasında Kızıl Kürse diye adlandırılan Heybeli Termal kaplıcaları olduğunu öğrendim. M.Ö. 295 yılında meydana gelen büyük depremler sonucunda ovanın her tarafından sıcak sular fışkırdığını ve kaplıcaların neojen, jeolojik zamanda meydana gelmiştir. Bu nedenle vadiye "Şifalı Frigya" dendiğinden bahsetti Sultan Öğretmen. Bu arada şu anda Bolvadin Belediyesi mülkiyetinde olduğunu söyledi. Benim çok vaktim olmadığı için termal kaplıca keyfini başka bir güne erteledim.


Yolumuza Tarihi Kırkgöz Köprüsü ile devam ettik. Tarihi Kırkgöz Köprüsü Bolvadin ile Sultandağı arasında, Eber Gölü’ne akan akarçay üzerindeymiş. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu döneminde yapılmış olan Kırkgöz Köprüsü, 16.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat seferine hazırlık yapması üzerine yapılan yol onarımı sırasında Mimar Sinan tarafından onarılmış. İpek yolu üzerinde bulunan köprü Mimar Sinan tarafından 64 göze kadar uzatılmış, uzunluğu ise 400 metreye ulaşmıştır. Köprünüz uzunluğu ve tarihte önemli insanların buralardan geçtiği onarıldığını düşünmek bile beni çok etkiledi. Havası, doğası, tarih kokusu inanılmazdı.


Köprüden ayrılmak bana biraz zor geldi. Ancak ikindi vakti çoktan olmuştu ve namazımı tarihi Alaca Camii de kılmak istiyordum. Sultan Alaaddin Keykubat’ın emriyle Konyalı Mimar Emiriddin Mikail tarafından inşa edilmiş. Dikdörtgen, 9 sütün üzerine düz ahşap tavan işçiliği Selçuklu motifleriyle süslenmiş. Minaresi sekizgen olup, minare kapısı bütün ceviz oyma satanıyla, namaz vakitleri çizelgesi çizilmiş. 1275 yılında tamamlanarak ibadete açılmış. 1553 de Kanuni Sultan Süleyman’ın Ridaniye Seferinde Mimar Sinan ve kalfası Bolvadinli Mimar Hacı Halife tarafından yeniden inşa edilmiş. Bu bilgileri aldıktan sonra ikindi ezanı sesiyle abdestimi alarak Alaca Cami de namazımı kıldım.


Sultan öğretmenim ve öğrencileriyle birlikte çarşıyı da gezmeyi ihmal etmedim. Tarihi kokan evleri dükkanları, camileri beni çok etkiledi. Sabah yediğim manda kaymağından, meşhur lokum ve sucuklarından da aldım. Lezzeti, tadı hala damağımdaydı. Artık ayrılış vakti geliyordu otogara geldiğimizde Sultan öğretmenim ve öğrencileri Görkem ile Sevim e bir daha gelme sözüyle yeni yeni diyarlara yol aldım.
Hazırlayan: Sultan BALIN ve Öğrencileri
Bahçelievler MTAL / BOLVADİN / AFYONKARAHİSAR


SEYYAH ALİ ADANADA 12 Nisan 2020
Muavinin Adana ‘ya yaklaştığımızı ve yavaş yavaş hazırlanmamızı söyleyen anonsu ile kaldırdım başımı cama doğru. Henüz saat yeni dokuza denk gelirken Adana’nın o meşhur sarı sıcağı kendini göstermeye başlamıştı. Yol boyunca nar ve portakal bahçeleri rengarenk ışıltısıyla adeta baharın habercisi gibi selamladı beni. Meyveleri olgunluklarının belirtisi gibi dalları yere kadar eğdiren görüntüleri ile Çukurova’nın ve bereketinin yegâne temsilcileriydi şüphesiz.


Her modern şehrin vazgeçilmezleri olan beton yığınları içinde Adana Merkez Otogarı’na giriş yaptı otobüsümüz. Otobüsten inerken Adana sanki bu peşin hükmümü bana hatırlatmak istercesine, ılık rüzgar yüzümü hafifçe okşadı. Adana’nın bu müthiş bahar havasını ve şehrin çevresini sanki bir kalkan gibi saran ve adını nam saldıran portakal çiçeği kokusunu derin derin içime çekmeye başladım. O sırada Adana yolculuğumda bana eşlik edecek ekip geldi yanıma.
Hareketleriyle ve gülüşüyle heyecanını her halinden anlayabileceğim Serra başladı ilk olarak kendini tanıştırmaya. Ardından sözü ekibin ve projenin öğretmeni Saliha Hoca aldı. Önce kendinin daha sonra da heyecanları ve yüzlerinden okunan konukseverlikleri ile görevli öğrenci arkadaşlarımı tanıştırdı benimle.



Ulu camii’yi gezip bilgi aldıktan sonra biraz soluklanmak ve heyecanımın bastırdığı yol yorgunluğunu atmak için tarihi şadırvana doğru ilerledik. Taş kapıdan içeri girer girmez güvercin sesleri eşliğinde yeşillikler içindeki şadırvan buraya gelene kadarki tüm yorgunluğumu ve Adana’nın o kendine özgü dinamik yapısını tamamen unutturmuştu ilk anda. Hep beraber sol taraftaki ortamın mütevazılığına ve samimiyetine uygun tahta taburelerde çay ve oraletlerimizi içtik. Bu sakinlik ve huzur içinde biraz daha sohbet ettikten sonra yine Ramazanoğulları tarafından yapılmış olan Ramazanoğlu Konağı’na doğru yola çıktık.
Ramazanoğlu Konağı daha sokakta ilk gördüğümde sanki içindeki ihtişamı ve bahsi geçen devrini sirayetine yansıtmış gibiydi.


Hep beraber yola çıktık bu gizemli şehri tanımak ve dillere destan lezzetlerini tatmak için.
Merkezde gideceğimiz yere doğru ilerlerken Adana bana hızlı, dinamik ve renkli yapısını şehir içinde iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Gideceğimiz yere yaklaşırken bu gezimde bana eşlik eden arkadaşlarımdan biri olan Sude söze başladı. Ziyaret edeceğimiz ilk yer tarihi Ulu camii idi. Biraz tarihinden bahsetti. Camii Adana tarihinde kendinden çokça bahsettiren Ramazanoğulları Beyliği tarafından yapılmış. Doğrusu böyle köklü tarihi olan ve o döneme ait eserleri hala canlı tutabilmiş bir şehir şüphesiz içinde ne gizemler barındırmaktaydı.


Konağın tahta merdivenden yukarıya doğru çıkarken kendimi tarihi bir sahnede gibi hissettim. Bozulmamış yapısı ile duvarlarındaki toz bile bu güzel Adana tarihini sıkça belli etmekteydi. Ramazanoğlu Konağı’nı ziyaretimizin ardından yine o Arnavut kaldırımlı sokakta yürürken gözüme takılan binamsı yapıyı sormadan edemedim. Bu sefer söze Hayrunnisa başladı ve sıradaki ziyaret edeceğimiz yerin orası olduğunu söyleyerek ufak bilgiler verdi.
Tarihi Büyüksaat Kulesi Türkiye’de ki en uzun saat kulesi olma özelliğine sahip ve uzunluğu da 32 metreymiş. Hemen onun nezdinde bir sokak boyu ilerleyen tarihi çarşılar muhteşem bir ahenk ile dizilmiş gibiydi. Bir sokak boyu yıllardır süregelen ve canlılığını korumuş olan bu çarşı beni mest etmişti.


Yavaş yavaş acıkmalar başlamış Adana o meşhur kebap kültürü ile o sıcağını dumanlara boğmaya başlamıştı. Beni gezdiren ekip arkadaşlarım yine beni lezzetiye nam salan tarihi bir restorana götürdüler. Kebap kokusu sanki açlığımı tetiklermiş gibicesine o kadar güzel kokuyordu ki masaya oturduğumda en az 2 servis yerim diye geçirdim içinden .
Adanalılar gerçekten de bu işi biliyor olmalıydı. Masaya dizilen çeşit çeşit mezelerin ardından buz gibi içinde taneleri ile şalgam geldi. Tabii ardından da bu gezimin kendi içimde başyapıtı Adana Kebabı. Doğrusu yemek yemeyi çok seven biriydim ve böylesi harika lezzetlerle kendimi daha da kaptırıyordum.


Havadaki sıcaklık hafif hafif yerini ılık meltemlere bırakırken şimdiki rotamız adından çokça bahsettiren Adana Sabancı Merkez Camii idi. Büyüleyici ihtişamı ve mimarisi ile adeta Ortadoğu ve Balkanların en büyük camisi olma özelliği taşımaktaydı Adana’nın gözbebeği. Arkasına aldığı yeşili ve mavisiyle eşsiz bir manzara sunmaktaydı bizlere. Hemen ardından mavinin huzurla buluştuğu yer olan Adnan Menderes göl kenarına gittik. Adana deyince hep sıcağı ve güneşi aklıma gelirdi. Böyle bir gölün Adana’da varlığı gölü çevreleyen çam ağaçlarının yaydığı eşsiz bahar kokusuyla Akdeniz’in müthiş bir simgesi haline gelmiş olmalı. Adana halkına da hafta sonu ve tatil günlerinde müthiş doğal güzellikte mekanlar sunmakta.


Gezimin yavaş yavaş sonuna gelirken içimde bir burukluk ile masada güne binaen Saliha Hoca bir konuşma yaptı. Ardından İstanbula yolcu etmek için Adana havalimanına doğru bu sefer içimizde ayrılığın verdiği hafif bir hüzünle yola çıktık.
Adana gerçekten bir güne sığmayacak muhteşem bir şehirdi. Sanki Zeynep iç sesimi duymuşçasına yine beklediklerini bir güne sığmayacak çok şeyin olduğunu tekrar tekrar anlattı bana.



Hazırlayan: Saliha MUTLU ve Öğrencileri
Hümeyra Ökten Kız İmam Hatip Lisesi / ADANA
Hepsine ayrı ayrı teşekkür ettikten ve vedalaştıktan sonra hava limanında uçağımın hareket edeceğ saati beklemeye başladım. Uçağın saatine çok var daha o yüzden bekleme salonundaki koltuğumdan yazıyorum bu günlüğümü. Muhteşem bir gün geçirdim ve şimdi de o Adana güneşinin akşam kızıllığında gün geceye dönerken havada epey kararmıştı ve sabah göürüştüğüm mutiye hocayla ve öğrencileriyle birlikte heyecan dolu bir İstanbul macerası beni bekliyordu. İyi geceler sevgili günlük.

SEYYAH ALİ BÜYÜLÜ ŞEHİR İSTANBULDA
13 Nisan 2020
Sevgili günlük yoğun ve heyecanlı geçen bir günün ardından yine seninle baş başayız. Sabah 07. 00’ de İstanbul Hava Limanında olacağımı daha önceden Mutiye hocaya bildirmiş olmam iyi oldu.
Hava limanına indiğimde etrafıma şöyle bir baktım hava limanı kendi başına koca bir şehir gibiydi adeta. İçerisinde sırf hava limanını dolaşabilmek için mini golf arabaları konmuştu. Çok modern ve harikaydı.


Öğrencileriyle birlikte beni karşıladılar. Onlarla uzun süredir iletişim halindeydik ama ilk defa yüz yüze görüşüyorduk. Beni çok misafirperver bir şekilde karşıladılar.
Birlikte öncelikle Başakşehir ilçesine gittik.Burada saklı bahçe denilen çok güzel kahvaltı mekanları vardı. Doğayla iç içe olan güzel mekanlar. Bu mekanlardan birinde semaverde çay eşliğinde ve birlikte güzel bir kahvaltı yaptık.


Sonrasında Halkalıdan marmaraya bindik. Daha önce hiç binmemiştim. İlginç bir ulaşım aracıydı. Hem hızlıydı hem de denizin altından gidebiliyordu. Sirkeciden denizin altından geçip Üsküdar tarafına çıktık. Sahilde dolaştık.


Kız kulesi hemen denizin ortasında harika görünüyordu. Mutiye hoca kız kulesi le ilgili bir çok efsane olduğunu belirterek bir tanesini anlattı bize.
İlk efsaneye göre Bizans krallarından birinin kızı olmuş ve kız hakkında bir kehanet ortaya atılmış. Prenses, 18 yaşında bir yılan tarafından sokularak ölecekmiş.


Bunu duyan kral, denizin ortasındaki adada bulunan kuleyi restore ettirerek prensesin yaşayabileceği bir alana dönüştürmüş.
Prenses 18 yaşına gelince hizmetçilerin getirdiği bir üzüm sepetinin ya da prensese aşık olan genç bir subayın getirdiği çiçek sepetinin içine saklanan yılan adaya ulaşmış ve prensesi sokarak öldürmüş.


Sonrasında İskeleden bir tekneye atlayarak boğaz tur yapmaya karar verdik. Havada çok güzeldi bu gün. Güneş alabildiğine parıltılar oluşturuyordu denizin yüzeyinde ve gökyüzünde onlarca martı süzülüyordu. Baktım teknede çay sevisi ve simit var.
Hep birlikte çay ve simit alıyoruz. Çaylarımızı yudumlarken mutiye hoca boğaz boyunca uzanan ve inci gibi boğaza konumlanmış tarihi mekanlar , camiler ve boğaz üzerine sıralanmış köprüler hakkında bilgi veriyor bize.


O sırada martılar konuk oluyor sohbetimize ve bizde onlara simit ikramında bulunuyoruz ve 1- 1.5 saat süren boğaz turumuzdan sonra Sultan Ahmet meydanına geliyoruz.
Meydanın harika bir görüntüsü var. Bir tarafta Soltan Ahmet Camisi karşısında Ayasofya. Mis gibi çiçek kokuları, rengarenk laleler, meydanda minik büfeleriyle kestaneciler, mısırcılar , faytoncular ve tabiki güvercinler.


İstanbul büyülü bir şehir. Nice şairlere, sanatçılara ve medeniyetlere beşiklik etmiş bir şehir. Her yeri tarih ve yaşanmışlık dolu bir şehir.
Vakit öğleyi geçiyordu artık birlikte Osmanlının başkenti olan olan bu güzelim şehirde tarihi bir mekanda Osmanlı mutfağından menüler sunan bir mekanda öğle yemeğimizi yedikten sonra Topkapı sarayını gezdik birlikte. Topkapı sarayı muhteşem bir mekandı.


Harem bölümü, mutfak bölümü, selamlık bölümü,Kutsal emanetler bölümü gibi birçok kompleksten oluşan saray denize hakim bir alanda teşekkül etmiş ve Osmanlının ihtişamını gözler önüne seren bir güzellikteydi.
Mekan o kadar geniş bir alana yayılmıştı ki neredeyse gezmek için bir gününüzü sadece buraya ayırmanız gerekiyor.


Birlikte Geleneksel kıyafet , içecek yemek vb. şeylerin satıldığı Pazar yerini dolaştık. Osmanlı kültürüyle ülkemize vgelen ve kültürümüze yerleşen bir Türk kahvesi içmeden olmazdı. Kahvelerimiz içtik ve akşam olmuştu tabi ki. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım ve benim yeni yerlere seyahat için yola çıkmam gerekiyordu. Mutiye hocaya ve öğrencilerine veda ederek bu sefer Esenler otogarından Düzceye doğru yola çıktım.
İçim biraz buruktu bu şehirden ayrılırken fakat yarın beni Düzcede elif hocam ve öğrecilerinin karşılayacağını düşünüünce tekrar heyecanlandım. Hoşçakal İstanbul.
Hazırlayan: Mütiye ÇELİK ve Öğrencileri/ BGSL/İSTANBUL


Düzce’nin sınırlarına girdiğini yeşilin bin bir tonundan anladım. Otobüsten indiğimde beni Elif öğretmen ve öğrencisi Yunus Emre karşıladı. Sabah olmasına rağmen hava nemli ve ılıktı. Merkeze yakın bir mesire alanında kahvaltı yaptık.
Kısa bir şehir turundan sonra ilk durağımız Konuralp müzesi idi. 18 Kasım 1994 tarihinde açılan müzede Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmekte idi. Bunları gezerken 3 farklı medeniyet ve kültürün yaşadığı bir bölgede olmak beni heyecanlandırmıştı.
SEYYAH ALİ DÜZCEDE 14 Nisan 2020

- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors

Bu kitap Mütiye ÇELİK ve Fadimana YETİŞ MEŞE kuruculuğunda gerçekleştirilen BENİM ŞEHRİM, BENİM KÜLTÜRÜM e Twinning Projesi kapsamında Türkiye Geneli Proje ortaklarının koordinatörlüğü ve öğrencilerinin katılımlarıyla ve Seyyah ali karekteriyle özleştirdikleri gezi günlükleri kitabıdır.
Düzenleme: Mütiye ÇELİK / BGSL / İSTANBUL


SEYYAH ALİ KONYADA 01 Nisan 2020

Saat 12.00 de indim Konya otogarına. Yol boyu çok az ağaç görmüştüm. Ne kadar düz ve eşsiz bir ovaydı Konya. Şehrin dışı gibi içi de ağaçsız zannederken tam tersi bir sahne ile karşılaştım. Konya yemyeşildi. Peyzaj mimarlığı harikaydı.


Şehrin geniş, düzenli, temiz yollarına hayran kalmıştım. Otogarda beni EREN karşıladı. Onunla telefonda konuşmuştuk. Çok iyi anlaşacağımızı hemen anladım. Sonra otogardan bizi Fadimana öğretmen ve Caner aldı.


Fadimana öğretmen hemen benim açıkmış olabileceğimi düşündü ve bana. "Merak etme Seyyah Ali, Konya'da karnını doyurabileceğin çok lezzetli yöresel yemeklerimiz var." Dedi . Bunu duyduğuma çok sevindim. Yemek yemeyi çok seviyorum çünkü. Çok mutlu oluyordum yemek yerken. Bu yemekli muhabbetten sonra şehir merkezine gitmek için yola koyulduk.

- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(1)
-
COMMENT()
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $25.39+) -
BUY THIS BOOK
(from $25.39+) - DOWNLOAD
- LIKE (1)
- COMMENT ()
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(1)
-
COMMENT()
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!