ORTAK KİTAP ÇALIŞMASI
1-KEREM GÜLER-BAFRA NAZMİYE DEMİREL ORTAOKULU- SAMSUN -RENK KIRMIZI-
2. MEHMET DEMİR - iBRAHİM KOZACIOĞLU ORTAOKULU - MERSİN RENK: LACİVERT
3. MERYEM KIRIKÇI - YAPALI CİHAT KORA ORTAOKULU - KONYA - RENK: SİYAH
4-FUNDA TOMBUL-NARLI 26 OCAK İLKOKULU-PAZARCIK-KAHRAMANMARAŞ
5-RAMAZAN BAYKAL- ÇINARLIK ORTAOKULU-ÇARŞAMBA-SAMSUN
6-CENNET ERBAY-KÜÇÜKKUYU FERNUR SÖZEN ORTAOKULU-ÇANAKKALE RENK MO
7- Faruk GÜLŞEN-BAFRA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ-SAMSUN- RENK TURUNCU
8- ESRA KOYUNCU- AHMET ULUÇAY BİLSEM- TAVŞANLI/KÜTAHYA RENK: YEŞİL
9-NEZAHAT MENCİK-ARİF NİHAT ASYA ORTAOKULU-BİLECİK RENK: MAVİ
10 ÖZER BORAN ŞAMBAYADI ŞEHİT İSMET FATİH ALAGÖZ ORTAOKULU ADANA- TURKEY SİYAH
11-AYGUN MURADOVA-HAZAR RAYONU 156 N-Lİ TAM ORTA OKUL-BAKÜ/AZERBAYCAN-SİYAH

Masal sabah uyanır. Ailesi ile kahvaltı yaparlar ve pikniğe giderler. Masal yıkık dökük bir ev görür. Evi çok merak eder fakat ev uzaktadır. Ailesinin izin vermeyeceğini düşünür ve tek başına gider. Evde küçük bir sandık bulur ama açamaz. Yanında sırt çantası vardır ve sandığı çantasına koyar. Ailesine belli etmeden tekrar onların yanına gelir. Ailesi ile otururken hep aklında sandık vardır. Zaman su gibi akıp geçer. Akşam olur ve eve giderler. Sonunda sandığı açmaya fırsatı olur ve sandığın kilitli olduğunu hatırlar. Gizlice babasının alet çantasını alır ve açmayı dener. Sandık açılır, içinde bir kitap bir de kalem vardır. Üstleri çok tozludur. Temizler ve kitabı okumaya başlar. Okur okur okur...
KEREM GÜLER-BAFRA NAZMİYE DEMİREL ORTAOKULU-SAMSUN
Ancak belli bir yere geldiğinde bazı sayfaların olmadığını görür, hayal kırıklığına uğrar. Çok yorulmuştur. Yatağına uzanır, hayal kurmaya başlarken uyuya kalır. Gece su içmek için yatağından kalkar ve dolabın içinden bir ışık süzmesi görür. Merakla, birazda korkarak dolabı açar. Kitabın parladığını görür. Kitaba dokunduğu anda kitabın içine düşer. Çiçeklerle bezeli, kuşların sesleri içerisinde gözlerini açar. Etrafına baktığında güzel bir bahçenin içerisinde bulur kendini. Az ileride çok şirin bir kulübe vardır. Masal nerede olduğunun şaşkınlığı içerisinde kulübeye doğru yaklaşır. Kulübenin kapısına vurur. Kapı açıldığında karşısına bir çocuk çıkar:


Masal:
Çocuk alaycı bir şekilde:
Masal kızgın bir şekilde geri döner ve yürümeye başlar. Çocuk arkasından gelir:
Yiğit, Masal'ı eve götürür ve annesiyle tanıştırır. Masal başından geçenleri onlara anlatır, ama bu ilginç durumu anlamış değillerdir.

3 gün sonra
Yiğit bahçede Masal’a hayallerini anlatır. Yiğit en büyük hayalinin yazar olmak olduğunu söyler. Cebinden bir kağıt çıkartır ve Masal'a gösterir. Kağıtta;
☆ Sabahattin Ali
☆ Tolstoy
☆ Franz Kafka
☆ Cengiz Aytmatov
☆ Namık Kemal
☆ Mehmet Akif Ersoy
Yazıyordur. Masal bu isimlerin ne olduğunu sorar. Yiğit:
Yiğit'in sesi azalarak “Ama benim onlara ulaşmam imkansız ”der...
2 gün sonra
Masal ve Yiğit alışveriş için şehre giderler. Dükkanda alışveriş yaparlarken gözleri bir gazete manşetine takılır “İstanbul Büyük Kitap Fuarına Bütün Yazarlar Kitaplarını Tanıtmak İçin Gelecek ”. Burada Masal'ın aklına bir fikir gelir:
Bir sabah gün doğmadan Masal ve Yiğit yola koyulurlar. Önlerinde çok uzun bir yol vardır. Samsun'dan İstanbul'a gideceklerdir...


MEHMET DEMİR - İBRAHİM KOZACIOĞLU ORTAOKULU - TARSUS/MERSİN
Yiğit ve Masal yazarları görecekleri için çok heyecanlıdırlar. Hemen çantalarını hazırlayarak Samsun'dan İstanbul'a gidecek Uçak aradılar. Fakat ancak otobüste yer bulabildiler. Sekiz saat sonra yolculuğun sonunda İstanbul'a varabildiler. Yiğit konuşmak istediği yazarları göreceği için çok heyecanlıydı. Otobüsten iner inmez fuara doğru yola koyuldular.
İstanbul'daki kalabalık Yiğit ve Masalı biraz korkutmuştu. Hiç Televizyonda gördüğüm İstanbul değil diye Yiğit mırıldandı.


Kısa bir yolculuk ardından fuara gelmişlerdi. Fuara geldiklerinde yazarlar daha gelmemişlerdi.
Yiğit Heyecanla:
-Sandığımızdan daha erken gelmişiz galiba dedi.
Masal:
- Tasalanma birazdan yazarlarla buluşuruz diyerek Yiğit'i
sakinleştirmeye çalıştı. iki arkadaş fuarı gezmeye başladılar.
Gözlerine bir kitap standı takıldı. Stant üzerinde Şehrimin Bilinmeyen Kalemleri yazıyordu. Birde Müzik sesi geliyordu. Belki de onları o standa doğru Müziğin sesi çekiyordu. Stantta vardıklarında İl İl yazarların kitaplarının sergilendiğini fark ettiler.


Yiğit ve Masal Stantaki kitaplara göz attı, her ilden yazarların kitaplarını inceledi. Her ildeki yerel yazarlar şehirlerinin tadını damakta bırakan lezzetleri okuyucularına sunuyordu. Her bir kitabı okumak yeni bir yazarı ve yeni dünyayı keşfetmekti. Burada da keşfedilmeyi bekleyen bir çok yazar ve dünya vardı. Bir an Yiğit bu yazarları da tanımalıyım bu kitapları da okumalıyım diye düşündü. Türkülerin çaldığı yere baktıklarında Anadolu'nun sesi ve duyguları olmuş Ozanların kasetleri ve CD'leri öksüz bir şekilde duruyordu. Yiğit ve Masal bu duruma üzülmüş bir şekilde oradan ayrıldılar.
Az sonra fuar alanı hareketlenmeye başladı. Çevredeki gençler;
- Geliyorlar, geliyorlar diye bağırıyorlardı.
-
şekilde oradan ayrıldı.
Az sonra Fuar alanı hareketlenmeye başladı. Çevredeki gençler;
- Geliyorlar, geliyorlar diye bağırıyorlardı.


Masal ve Yiğit kalabalığın arttığı yöne baktıklarında parlak bir ışığın arasında sislerin içinden birilerinin kendilerine doğru geldiklerini gördüler. ikiside çok heyecanlıydı.
En önde Gözlüklü takım elbiseli orta boylu bir adam gülümsüyordu. Yiğit'e. Evet sebahattin Ali idi bu.
Hemen arkasında upuzun sakallarıyla , şapkasını çıkararak Tolstoy selamlıyordu Yiğit'i.
O da ne! Biraz ötede Franz Kafka göz kırpıyordu onlara.
Çekik gözleri ve kırlaşmış saçlarıyla Cengiz Aytmatov muydu o gelen?


Her şey vatan için diyen Namık Kemal oldukça gururlu yürüyordu gençlere doğru.
En arkadan ağır adımlarla bir kahraman edasıyla gelende Mehmet akif'ti.
Yiğit ve Masal'ın içleri içlerine sığmıyordu. Çok heyecanlandılar. Hele Yiğit inanamıyordu. Sanki Masal sayesinde bir rüyanın içindeydi. Acaba Gerçekten rüyamıydı...




MERYEM KIRIKÇI - YAPALI CİHAT KORA ORTAOKULU - KONYA
Elbette ki bir rüyaydı bu yaşananlar...
En azından Şehrimin Bilinmeyen Kalemleri projesini duymayanlar için büyüleyici bir düştü. Etkisi günlerce geçmeyen; yeni yazarlarla, şairlerle ve ozanlarla daha da güçlenen, katılımcılarını içine çeken öylesine mükemmel bir rüya.
Proje gerçekti. Masal ve Yiğit de diğer öğrenciler gibi projenin gerçek katılımcılarıydı. Ancak, bu masalda anlatılanlar Sevgili okur, Masal’ımızın Bilinmeyen Kalemler peşindeki yolculuğunu anlatan düşsel bir serüvendi.
Yıldızların gecenin karanlığına ışık olduğu bir gece Masal, İstanbul Kitap Fuarı’nı, hayalinde tanıştığı yazarları ve araştırdığı yeni kalemleri düşünerek uykuya daldı…
Bir anda bambaşka bir şehirde, bambaşka bir evde uyanıverdi. Uyandığında odasını tanıyamamıştı zaten. Huzur veren pudra pembe rengindeki odanın duvarlarını sevdiği yazarların kitaplarından cümleler süslüyordu.

Onu uyandıran ise odasının camını gagasıyla tıklatan çok güzel bir güvercindi. Şaşkınlıkla açtı camı Masal. Bu ısrara daha fazla dayanamazdı ya.
Pençesinde bir mektupla daireler çizen güvercin Masal'a doğru yaklaşıyordu. Masal şaşkınlık ve korkuyla pencereyi bir anda kapattı. Perdenin kenarında güvercinin uzaklaşmasını bekliyordu.
Öyle heyecanlıydı ki, bir an evvel içinde neler yazdığını merak ettiği mektubu açıp okumak istiyordu. Birkaç dakika sonra beklenen an gelmişti. Güvercin mektubu camdaki rengarenk sardunyaların yanına bırakıp havada süzülerek uzaklaşmıştı.
Mektubu hemen alamayan Masal, bir süre sonra elleri titreyerek ve biraz da ürkmüş bir şekilde almıştı mektubu. Fakat bu onun için hiç de kolay olmamıştı. Sonunda gizemli mektubu açmayı başarmıştı. İçinde ŞEHRİMİN BİLİNMEYEN KALEMLERİ yazıyordu. Masal bu yazıyı görünce çok şaşırıp etkisinden hemen kurtulamamıştı. Neden diye soracak olursanız, daha iki gün önce arkadaşı Yiğitle ziyaret ettiği kitap fuarındaki etkileyici stantların birinde yazıyordu bu yazı.

Oturduğu çiçekli koltuktan kalkıp hemen pencereye yöneldi. Belki haberci güvercini tekrar görürüm diye umut ediyordu. Ne kadar dikkatle gökyüzüne baksa da görememişti güvercini. Ancak aşağıdan sesler yükseliyordu.
Bahçedeki kameriyede oturmakta olan insanları ilk kez görüyordu Masal. Gözlerini ovuşturup tekrar baktı ama düşündüğünün bir kez daha olabileceğine imkan veremiyordu.
Bahçede Reşat Nuri Güntekin, Kemalettin Tuğcu, Halide Edip Adıvar ve Yaşar Kemal Masal’ı beklemekteydi. Bu yazarlar Masal’ın bu yıl okul kitaplığından eserlerini alıp okuduğu ve çok etkilendiği kıymetli kişilerdi.
Hemen hazırlanıp onların yanına indi. O sırada Yiğit ve Masal’ın kardeşi Deniz misafirlere çay ikram etmekteydi. Masal bir türlü anlam veremiyordu. Daha iki gün önce İstanbul’daki Kitap Fuarında pek kıymetli yazarları canlı kanlı görmüş ve hatta birçok şehirden eserlerini tanıtmaya gelen yerel yazarlarla tanışmıştı.
O da rüyaydı...

En yakın arkadaşı Yiğitle kitap okuma, yazma ve yerel yazarlar üzerine çok fazla araştırma yapmaları ve öğretmenlerinin yürüttüğü Şehrimin Bilinmeyen Kalemleri projesine katılmaları hayal gücünü de etkilemişti. Ve bundan hiç şikayetçi değildi.
Asmayla çevrili kameriyeye oturmuştu Masal. Güneş yeni günü yavaş yavaş ısıtmaya başlarken hafiften bir rüzgar esintisi de canlandırıyordu doğayı.
Çocukken babasının oluşturduğu kütüphanede bol bol vakit geçirip, o dönemde okuduğu kitaplardan etkilenerek yazarlığa heves eden Reşat Nuri Güntekin,
- “Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.” “Dünya’da bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey yoktur. Bu sebeple ben de kalemimin gücü yettiğince yazdım ve iyiliği kitaplarımla yaymaya çalıştım.” Aylardır çalıştığınız ve bizi de bu sayede andığınız projenizle siz de kalemin gücüne destek oluyorsunuz çocuklar...

O sırada Yiğit ve Deniz, Tuğcu’ya bir kitap yazma sürecinin nasıl ilerlediğini sordular.
Kemalettin Tuğcu:
- “Bana tesir eden bir küçük olayla içimden geldiği gibi yazmaya başlarım. Heyecanım süresince yazarım. Ben yazdığım sürece yaşarım.” cevabını verdi.

Bahçenin ortasındaki yarım asırlık ıhlamur ağacının altında oturmuş, sırtını ağaca yaslayıp mis kokusunu içine çeken Halide Edip Adıvar, kucağındaki kedi yavrusunun başını şefkatle okşamaktaydı. Masal ve Deniz yazarın yanına oturuvermişlerdi. Masal’ı uyandıran kar beyaz güvercin de hemen üstlerindeki dallardan birinde onları dinlemekteydi.
Yaşayan her canlının kıymetli olduğunu söyleyen yazar bir yandan da derin düşüncelere dalıp çocukluk ve gençlik yıllarındaki zorlu zamanlardan iç çekerek bahsediyordu.
Sonra bir anda gözleri parladı. Gururla ve heyecanla kahraman Türk askerinin zaferleriyle övündü. Tam da o zorlu yıllara denk geliyordu yazarlığa başlayıp usul usul kitlelere sesini duyurması.
Çocuklar bir yazar olarak kendilerine bir öğüt vermelerini rica ettiklerinde:

Bahçenin ortasındaki fıskiyenin yanında bir sandalyede sabah güneşinin keyfini çıkaran Yaşar Kemal, Yiğit'e çocukluğunun nasıl bir ortamda geçtiğini anlatmaktaydı. Adana’da ırgatlıktan memurluğa kadar pek çok kıymetli görevlerde bulunan yazar, hayatını bir film şeridi gibi sunuyordu. Esasen küçük yaşlardan beri sanata meraklı olduğunu, hatta âşıklarla atıştığını, saz çalıp âşık olmaya heveslendiğini buruk bir tebessümle anlatıyordu.

Memleketimde şimdilerde Âşık Devaî gibi, Sağır Ozan gibi pek kıymetli halk ozanlarımızın sazı sözü yükseliyor, kıvanç duyuyorum. Eserlerimi heyecanla okuyup, içlerindeki sanat ruhunu yetiştiren ve okumaya, okutmaya gönül veren herkesi sizin kıymetli projenizle selamlıyorum çocuklar. “Dünyanın ucunda bir gül açılmış, efil efil esen yele merhaba. Karanlığın sonu bir ulu şafak, sarp kayadan geçen yele merhaba.”...
Bu rüyanın etkisini henüz atlatamadan tekrardan uykuya dalar Masal. Çok derinlerden kalbini ve ruhunu dolduran bir ney sesine yönelir. Öylesine huzurludur ki…
Konya’da uyanmıştır bu seferki Bilinmeyen Kalem arayışına. Yeşil caddelerinden geçerek yöneldiği yerde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin bir sözünü duyar. Adımları daha da hızlanır.
“Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer elleriniz diken yaralarıyla kan revan içinde kaldıysa güle dokunmanıza çok az kalmıştır.”

Bu sözü yüksek sesle okuyan kişi, Mevlana müzesinin önünde bir grup öğrencisiyle gezi düzenleyen bir öğretmendi. Sözlerine şöyle devam etmişti:
Duyduğu bu sözlerden ve ney sesinden etkilenen Masal, Mevlana Müzesinin avlusunda oturup derin düşüncelere dalmıştı. O sırada Yiğit elinde bir tanıtım afişiyle koşarak arkadaşının yanına geldi ve heyecanla uyandırdı Masal'ı:

Masal:
Yiğit:
...
06.38
Ney sesinin yerini alan masa saatinin alarmı görevini yapıp uyandırmaya çalışmaktadır Masal'ı derin uykusundan, büyülü düşlerinden…
Alarmdan önce gecenin zifirinde kanatlarını çırptığı gibi aydınlanan yeni güne selam eder güvercin. Uyandırır yeni bir düşü. Uyandırır uyandırmasına ama yolculuğumuz hangi Şehrimizin Bilinmeyen Kalemlerine doğru olacak, hangi eserler yolumuzu aydınlatacak söylemez…

FUNDA TOMBUL-NARLI 26 OCAK İLKOKULU-PAZARCIK-KAHRAMANMARAŞ.
Masal, uykudan uyandığında hala rüyasında gördüklerinin etkisindeydi. Sandıktaki kitabı ve kalemi bulduğundan beri hayatı çok değişmişti. Önce Samsun’a gidişi sonra İstanbul ve Konya gezileri Masal’a çok güzel duygular yaşatmıştı. Bugün rüyasında gördüğü şehirlerdeki arkadaşları ile Şehrimin Bilinmeyen Kalemleri projesinin yazar buluşmasına katılacağı ve yeni bir yazarla tanışacağı için çok mutluydu. Dünya genelinde yaşanan korona virüs salgını nedeniyle kısıtlanan hayatında bu proje nefes gibi gelmiş yeni arkadaşlar edinmiş ve yeni yazarlarla tanışmıştı.
Bugün Kahramanmaraşlı yazar Metin ACIPAYAMLA tanışmış ve Kahramanmaraş’ın 200’den fazla şair yetiştirmiş bir şehir olduğunu ve edebiyat dünyasında önemli bir yeri olduğunu öğrenmişti. Akşam yemeğinde babasıyla sabah ki söyleşi üzerine sohbet ettiler. Babasına bugünkü konuklarının Maraşlı olduğunu söylediğinde babası kendi dedesinin de Maraşlı olduğunu söyledi. Masal yatağına uzanmış o gün öğrendiklerini düşünürken aklına harabe evde bulduğu kitap ve kalem gelir.

Kahramanmaraş ile ilgili duygularını Yiğit’le paylaşmak için kitabı eline alır ama beklediği yolculuk gerçekleşmez. Yaşadığı hayal kırıklığı ile kalemi eline alıp duygularını kitaba yazmaya başlar. Kahramanmaraş yazdığı anda kitaptan ışıklar saçılmaya başlar ve Masal’ı içine çeker. Masal kendisini Yedi Güzel Adam Sanat Müzesi’nde bulur. Bulunduğu yeri anlamak için gezmeye başlayan Masal, tanıdık bir simayla karşılaşır. İlerde kendisine bakan kişi sabah projede söyleşi yaptıkları Metin Acıpayam’dır.

. Metin ACIPAYAM Masal’a:
Metin: Hoş geldin Masal, ben de seni bekliyordum. Kitabın sihrini sonunda çözmüşsün.
Masal: Ne demek istediniz? Kitabın nasıl bir sihri var ki?
Metin: Hadi hem gezelim sana müzeyi tanıtayım hem de bulduğun kitabı anlatayım.
Der ve müze turu başlar.
Metin: Bulduğun o kitap Necip Fazıl Kısakürek’e aitti. Bu adı daha önce duymuş muydun Masal?

Masal: Evet babam Necip Fazıl’ın şiirlerini çok sever hatta ‘Nefsini hesaba çek, elinde kalem kâğıt, Allah sana verince sende kullara dağıt’ sözü evimizin duvarında asılıdır.
Metin: Müze gezisinden sonra seni birisiyle tanıştıracağım, kitabın sihrini onun ağzından dinlersin.
Masal tamam anlamında kafasını salladı. Müzeyi gezmeye başladılar ama Masal müzenin adının nereden geldiğini merak ediyordu ve Metin Acıpayam’a bu müzenin adı neden ‘Yedi Güzel Adam Sanat Müzesi’ diye sordu.
Metin: Kahramanmaraş’ta "7 Güzel Adam" olarak bilinen Türk Edebiyatı'na yön veren Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan ve Alaeddin Özdenören'in eğitim gördüğü 169 yıllık tarihi Maraş Lisesi müzeye dönüştürüldü ve müze adını bu değerli yazarlardan aldı.


Masal müzeyi gezdikçe içindeki heyecan daha da artmaktaydı.
Metin: Maraş’a gelip de dondurma yenilmeden dönülmez hadi sohbete dondurma yerken devam edelim.
Masal’ın red edemeyeceği bir teklifti bu ve beraber dondurma yemeye gittiler. Masal bir yandan dondurmasını yerken bir yandan da bugün ki yaşadığı olayları düşünüyordu. Yorulduğunun bile farkında değildi zaman o kadar hızlı ilerlemişti ki.
Metin: Masal eğer hazırsan seni bekleyen birisi var.
Masal’ın heyecanı iyice artmıştı ve onu bekleyen birisi vardı. Meraklı gözlerle o soruyu sordu.
Masal: Beni bekleyen mi dediniz?
Metin: Evet ama seni tanıştırdığımda benim görevim tamamlanmış olacak.
Ve yürümeye başlarlar. Yollarının üzerinde Tarihi Kapalı Çarşı vardı. Oradan geçerken Masal bir ses duyar.
‘Tak tak tak’
Masal sesin geldiği yöne doğru ilerler. Ve birbirinden güzel desenlerle ince ince işlenmiş oyma tahtaları görür. Ve tahta bir kalem dikkatini çeker. Üzerinde ‘ŞEHRİMİN BİLİNMEYEN KALEMLERİ’yazmaktadır.Masal gülümser ve kalemi alır.
Yollarına devam ederler. Maraş Kalesine vardıklarında kendisini bekleyen kişinin Necip FAZIL olduğunu görür.

Metin ACIPAYAM Masal’a dönerek:
-Benim görevim burada tamamlandı der veda eder ve bir anda penceresinde gördüğü güvercine dönüşür ve gökyüzünde uçarak kaybolur.
Masal Necip Fazıl’a döner ama heyecandan konuşamaz. Necip FAZIL Masal’ın yanına giderek kitabın sihrini öğrenmek istiyorsan her şeyin başladığı yere dönmelisin ‘Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır' der.



RAMAZAN BAYKAL-SAMSUN ÇARŞAMBA ÇINARLIK ORTAOKULU
Herşeyin başladığı yer Samsun olmalı diye düşünür
Masal. Necip Fazıl’a bakar ama bulamaz.Kitabın
içinden çıkar farkında olmadan. Babasının
Kendisine seslendiğini duyar.Telaşla kitabı rafa kaldırır
.İçeri giren babası :
“Masal gel kızım seni biriyle tanıştırmak istiyorum,der.Masal heyecanla babasını takip eder.Bahçede kıvırcık saçlı, ciddi bir bayan oturmaktadır.Masal’ın geldiğini gören bayan gülerek ona doğru bir adım atar.Babası :
-Masal kızım bu dayımızın kızı Aylin bizi ziyarete gelmiş aynı zamanda gezi rehberidir.
Masal,Aylin Hanıma gülümser ve yanına otururur .
-Merhaba Aylin abla mesleğini pek anlayamadım ,anlatır mısın ?der.
- Gezi rehberi olarak İnsanlara görmek istedikleri yerler hakkında bilgi verir ve onların kaliteli zaman geçirmelerine yardımcı olurum. Buraya gelerek kaliteli zaman geçirmenin yanında Samsun’un tarihi yerlerini, doğal güzelliklerini görmek isteyenlere yardımcı olurum.

Masal’ın annesi bir tepsi ile yanlarına gelir.Aylin Hanımın istersen Samsun’u gezdirebileceğini Masal'a söyleyince Masal heyacanla “Yaşasın” diye bağırırır .Birlikte gülüşürler ((hahahah)
Masal yarınki yolculuğu için çok heyecanlıdır. Erkenden yatar uyur ..
( horul horul horul ) Sabah neşeli bir şekilde kalkar hızlıca üstünü değiştirerek annesinin yanına gider. Aylin hanım çoktan gelmiş onu beklemektedir. Hemen kahvaltısını yapar .Annesini öperek evden ayrılır. Masal için macera başlamıştır. (yuppiii)
Batıpark ve Amazon Köyünü gezecektik.Araba yolculuğu uzun sürmemişti. Batıpark’a geldiğimizde arabadan inip teleferiğe bindik. Daha önce telefereğe binmemiştim..Teleferik yükseldikçe korkum arttı. Aylin ablanın elini sımsıkı tuttum.
Teleferikten inip biraz yürüdükten sonra
Seyir Tesisine ulaşmıştık. Maviyle yeşilin
buluştuğu muhteşem güzellik tam
karşımdaydı.

Aylin Abla:
-Masal karşında gördüğün bu yerin adı Batıpark. Batıpark deniz doldurularak yapılan bir yerdir. Bir zamanlar burası denizdi.825 bin metre kare alana kurulmuştur. Şu gördüğün yeni yapılmakta olan kamyonların çalıştığı alan golf sahası. Burası açıldığı zaman ülkemizin en güzel golf sahası olacak. Batıpark Amazon Köyü, Amazon Kanalı, piknik alanı, Lunapark ,balık tesisleri, Seyir Tesisinden oluşur. Herkes aradığını burada bulabilir. Mangal keyfini yaşamak isteyenler şurada görülen kamelyaları kullanır. Çocuklarını eğlendirmek isteyen şurada gördüğün büyük kaydıraklara getirir. Kendileri ağaçların diplerinde hoşça vakit geçirirken çocukları ister bisiklete biner isterse gönüllerince çimenlerde koşturur.
Birazdan daha yakından göreceğimiz
Amazon kadın heykeli ,aslan heykelleri ,
Amazon Köyünü parmağıyla gösterdi.
Masal önce Amazon Tepesini gezeceğiz .
Beni takip etmelisin dedi.

Bir tepeye tırmanmaya başladık.Aylin ablaya yetişmek ne mümkün.Dağ keçisi mi ne.Sonunda tepeye çıktık.Benim dilim bir karış dışarıda.Gezi başlamadan galiba yoruldum.Aylin abla aynı ciddiyetle anlatmaya başladı:
-Bu tepenin adı Amisos Tepesi.Samsun’un eski adı Amisos’dur.Burada M.Ö 1 yy.yaşayan krala ait mezar şuan üzerinde bulunduğumuz tepenin altındadır.Mezarlarda altın sikkeler,kolyeler,bilezikler ve
birçok değerli eşyalar bulunmuştur.
Şuan bu eserler Samsun
Arkeloji Müzesinde sergilenmektedir.
Mezara girişler güvenlik nedeniyle

Aylin ablanın ne kadar da bilgili olduğunu düşündüm.Tepeden aşağıya doğru inmeye başladık.Bu tepeye çıkmak bir dert inmek bin dert sanırsam.En son dayanamadım.Aylin ablanın “Masal ne yapıyorsun “demesine aldırmadan aşağıya doğru kaymaya başladım “yuppiii” Tekrar teleferiğe binerek aşağıya inmeye başladık.Korkudan Aylin ablanın elini sımsıkı tuttum. Aşağıya sağ salim inersek bir kurban keseceğim galiba.Neyse bir şey olmadan indik.
Her taraf insan dolu bisiklete binen ,koşturan çocuklar.Çekirdeklerini çitleden kadınlar.Mangal ,semaver ve et kokusu.Açıktım mı ne. Şu mangalın üzerinde cızırdayan etten bir parça yesem fena mı olurdu,diye düşünürken. Aylin ablanın sesiyle irkildim. Bu Aylin abla halden anlıyor.”Masal acıktıysan yemek yiyelim”dedi.

Siz de acıkdıysanız olur ablacığım” diyerek kibarlığı elden bırakmadım. Aylin abla yürürken anlatmaya devam ediyordu. Yine bir tepeye tırmanmaya başladık. Bence buranın adı Tepelipark olarak değiştirilmeli. Neyse buranın yolu daha kısaydı. Kafeteryanın dışındaki bir masaya oturduk.Buradan da Batıpark çok güzel görünüyordu.Etrafta kimi çocuklar uçurtma uçuruyor kimisi de tepeden aşağıya yuvarlanıyordu.O çocukların yerinde olmak için neler vermezdim.Neyse garson geldiğinde Aylin abla iki tost birer ayran sipariş verdi.Aylin ablanın cimri olduğunu düşünmedim değil. Mis gibi hayalini kurduğum eti beklerken tosta razı oldum

Neyse tost sucukluydu.Hemen tostumu bitirip tepeden aşağıya yuvarlanmaya başladım. Aylin ablanın beni gülerek seyrettiğini görünce mutlu oldum.İnmenin bir de çıkışı olmasa iyiydi ama yapacak bir şey yok. Aylin abla çayını içerken ben etrafta koşturmaya ,yuvarlanmaya devam ettim.
Aylin ablayla el ele tutuşup yürümeye devam ettik. Tepeden aşağıya indik. Bir kanalın üzerinde kurulan köprüyü geçince önümüze kocaman iki aslan heykeli ve yine kocaman elinde kılıç bulunan bir kadın heykeli çıktı. Bunları Amisos tepesinden gördüğümde bu kadar büyük değillerdi diye düşündüm.

Aylin abla gitti yerine Rehber Aylin abla geldi.Ciddiyetle anlatmaya başladı.”Bu gördüğün Amazon Kadın heykelidir.M.Ö bilmem kaç yıllarında Samsun ve çevresinde savaşçı kadınların kurduğu bir devlet varmış.Bu devletin savaşçı kadınları.Şu tarafta da Amazon Köyü var. Birazdan gezeceğiz.Masal sen aslan heykellerinin içini gezerken ben şurada oturayım". dedi.

Bugün tırmanma günüm anlaşılan.Aslan heykellerinin içindeki merdivenlerden çıkmaya başladım.Çık çık bitmiyor.Yorulduğuma deydi sanırım.Yine çok güzel bir manzara.Yine yeşil yine deniz.Sağ taraftaki aslanın içinde parkı tanıtıcı sinevizyon var.Onu da izleyerek aşağıya indim.Aylin ablayla beraber Amazon kanalının etrafını Amazon Köyünü birlikte gezdik. Köyden çıktığımızda yorulmuştum.Baktım Aylin ablada yorgunluğun “y”si yok

Bugün gezmiş,eğlenmiş ve Aylin ablayla iyi vakit geçirmiştim.Ona sarıldım.Arabaya bindiğimizi hatırlıyorum Sonrası yok.”Kızım Masal uyan” diye seslenen annemin sesiyle uyandım.Odama çıkıp üzerimi değiştirdim.Kitaba bakıp Necip Fazıl'ın vereceği şifrenin ne olacağını düşünürek uykuya daldım.

CENNET ERBAY- KÜÇÜKKUYU FERNUR SÖZEN ORTAOKULU - ÇANAKKALE
Masal, Samsun gezisinden geleli bir hafta olmuştu. Ama hâlâ gezinin etkisindeydi. Samsun’da gezdiği yerleri düşünüyordu. Aylin ablanın sesi sanki hâlâ yanı başındaymış gibi kulağında çınlıyordu. Hele de o çıktığı yokuşları, merdivenleri unutmak ne mümkün. Sanki hepsini az önce çıkmış, nefes nefese kalmış gibi hissediyordu aklına her geldiğinde.

Masal bir haftadır aralıksız her gün kitabını eline alıp bakıyor, Necip Fazıl’ın vereceği şifrenin ne olduğunu düşünüyordu. Necip Fazıl’ın “Kitabın sihrini öğrenmek istiyorsan her şeyin başladığı yere dönmelisin. “ sözünü hatırlıyordu sık sık. Evet, Masal her şeyin başladığı yere Samsun’a gitmişti. Ama bir haftadır hiçbir şey olmamıştı. Hâlbuki ne kadar heveslenmişti Masal. Çok yaklaştığını hissetmişti kitabın sihrini keşfetmeye.
Masal Samsun’dan geleli on gün olmuştu. Evet, hala bir gelişme olmamıştı. Ama masal bir an olsun umutsuzluğa kapılmadı. Yine kitabı ellerinin arasında, yaşadıklarını düşünürken kendini yorgun hissetti. Göz kapakları sanki tonlarca ağırlığa sahipti. Daha fazla dayanamadı Masal ve göz kapakları yavaşça aşağıya indi, kapandı.
Masal, yüzüne vuran hafif bir rüzgâr hissetti. Burnuna da bir koku geliyordu yosuna benzeyen. Gözlerini açtığında karşısında denizi gördü. Karşı kıyıyı da görebiliyordu. “Neredeyim acaba ben?” diye düşündü. Sonra yavaşça sağ tarafına baktığında kocaman, tüm heybetiyle orada duran at maketini gördü. O zaman anladı Masal hangi şehirde olduğunu. Masal Çanakkale’deydi. Birkaç adım uzaklıkta olan Truva Atı’nın yanına gitti ve atı incelemeye koyuldu.

Masal, içinde bir tedirginlik hissetti. Hiç bilmediği bu şehirde yalnız, tek başına ne yapacağını düşünüyordu. Boğazının yandığını hissetti. Su almak için çantasına elini attığında eli bir şeye takıldı. Hemen çantasını açtı, içine baktığında bir harita buldu. Haritaya birkaç saniye baktıktan sonra haritanın Çanakkale şehrinin tarihi yerlerini gösterdiğini anladı. “Ah!” dedi Masal, atalarımın savaştığı binlerce şehit verdiği bu şehir… Haritadaki işaretli yerleri keşke görebilsem, diye geçirdi içinden. Masal, haritayı dikkatlice inceledi. Tam katlayıp çantasına kaldıracakken haritanın arkasında kendisi için yazılmış notu gördü. Notta ilk olarak Masal’ın Truva Atı’nın karşı istikametine doğru kordon boyunca vapurları görene kadar yürümesi yazıyordu. Masal, Çanakkale Boğazı’nın kenarında yürürken aklından Mehmet Akif’in dizeleri geçiyordu:
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi…”
Şiiri düşününce daha farklı bakıyordu Boğaz’a Masal. Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşten sonra vapur iskelesini gördüğü an içinden vapura atlayıp karşı kıyıya geçmek geldi. Çünkü biliyordu Masal tarihi yarımada, Şehitler Abidesi, 57. Alay Şehitliği ve Anıtı hepsi karşıdaydı. Ama Masal böyle bir şey yapmadı. Elindeki haritaya tekrar baktı. Notun devamında vapur iskelesinin karşısında bulunan 100 metre uzaklıktaki meydanda bir top vardı. O topun yanına gitmesi yazıyordu. Ve not burada bitiyordu. Başka hiçbir şey yazmıyordu. “Peki, sonra ne yapacağım ben?” dedi Masal ve topa doğru yürümeye başladı. Topun önüne geldi, etrafı incelemeye koyuldu. Sonra karşısına bakınca yanında uzun boylu bir adamla ona doğru yürümekte olan Yiğit’i gördü. Biraz daha yaklaşınca Yiğit de onu fark etti. İkisi de şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.

Sessizliği bozan Masal oldu. “Yiğit senin burada ne işin var?” dedi. Yiğit de iki ün önce Çanakkale’deki amcasının yanına geldiğini söyledi. Masal’ı amcası ile tanıştırdı. Yiğit’in amcası tarih öğretmeniydi. Sonra Yiğit Masal’a “Amcam ile ben bugün Çanakkale’yi gezeceğiz. Bize katılır mısın?” dedi. Masal, bir saniye bile düşünmeden hemen kabul etti. Az önce vapurlara bakarak içinden geçirdiklerinin hepsi gerçek oluyordu. Hem de bir tarih öğretmeni ile Çanakkale’yi gezecekti. Ne kadar şanslıydı.


Masal, Yiğit ve amcası iskelenin tersi istikametine doğru yürümeye başladılar. Masal, içinden “Tarihi yarımadaya, karşıya gitmeyecek miyiz? Nereye gidiyoruz acaba biz?” diye geçirdi. Ama Yiğit ve amcasına bir şey söylemedi. Yedi dakikalık bir yürüyüşten sonra Masal karşısında bir çarşı girişi ve üzerinde “Aynalı çarşı” yazan bir tabela görünce tabi ki nereye geldiklerini anladı. Üçü birlikte çarşıyı gezmeye koyuldular. Masal çok kez dinlemişti bu çarşının türküsünü. Bir yandan çarşıyı geziyor bir yandan da türkü Masal’ın kafasının içinde dönüp duruyordu.
“…
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Of gençliğim eyvah!
…”

Masal ve Yiğit, Yılmaz amcanın arabasında hareket halindeyken şehrin sokaklarını inceliyorlardı camdan. İkisi de ilk defa gelmişlerdi bu şehre, meraklı gözlerle süzüyorlardı her yeri. Sonra vapur iskelesine vardılar. Araba ile vapura bindiler. Arabadan inip hemen merdivenlerden vapurun üst katına çıktılar. Masal gördüğü manzara karşısında büyülenmişti. Çanakkale Boğazı, tüm görkemiyle karşısında duran Kilitbahir Kalesi… Hepsi de ne kadar güzeldi. Masal manzaraya dalmışken Yılmaz amcanın sesi Masal’ı bu düşüncelerden aldı.

“Çocuklar biliyor musunuz?” dedi Yılmaz amca. Gemilerde “jurnal” adı verilen bir seyir defteri bulunur. Gemi limandayken ya da seyir halindeyken yaşanan gelişmeler bu deftere kaydedilir. Mesela İstanbul Boğazı’ndan geçerken “09.00 İstanbul Boğazı’na girildi, 14.00 İstanbul Boğazı geçildi.” gibi notlar jurnal edilir.
Lakin aynı gemiler Çanakkale Boğazı’na geldiklerinde jurnal defterine bunlar yazılmaz. Çanakkale Boğazı seyri tamamlandığında “08.00 Çanakkale Boğazı çıkıldı.” ya da “14.00 Şehitler Abidesi 2 milden selamlandı.” şeklinde not düşülür.
Çünkü herkes bilir ki bu dünyada her yer geçilir ama “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!..”
Masal arabanın camından baktığında devasa bir heykel gördü. Masal tam kim olduğunu soracakken Yiğit ben bu heykeldeki kişiyi tanıyorum, o Koca Seyit’ dedi. Masal biliyordu aslında kim olduğunu ama araba hareket halinde olduğu için tanıyamamıştı. 215 kiloluk mermiyi tek başına kaldırıp taşıyan ecdadımızı tanımamak ne mümkün.

Yılmaz amca arabayı park etti, “geldik çocuklar” dedi. Arabadan indi ve yürümeye başladılar. 57. Alay Şehitliğine gelmişlerdi. Masal ve Yiğit bir yandan Türk halkının atası ile tanışmasına vesile olan, Çanakkale savaşlarının en bilinen alayı olan 57.Piyade alayının askerlerinin aziz hatıralarını yaşatmak üzere 1993 yılında yapılan bu şehitliği gezerken bir yandan da Yılmaz amcanın sesinden 57. Alay şehitlerinin verdiği destansı kahramanlık mücadelesini dinlediler. Bu kahramanların anısına o günden beri Türk Ordusu’nda 57. Alay bulunmadığını öğrendi çok şaşırdı Masal ve Yiğit.

Kısa bir araba yolculuğundan sonra Yılmaz amca arabayı çam ağaçlarının gölgesine park etti. Çanakkale Savaşları sırasında hayatını kaybeden 253 bin Türk askerinin anısına yapılan Şehitler Abidesine gelmişlerdi. Abideye uzaktan bakıldığında Mehmetçik’in M harfi şekli gözüküyordu ve anıtın tavanına mozaikten Türk bayrağı işlenmişti.
“Çanakkale’de ortaya konulan mücadele ve kazanılan zafer eşsiz bir destandır” dedi Yılmaz amca ve Çanakkale’de şehit düşen bir askerimizin annesine yazdığı mektubu ezberinden okudu. Yılmaz amca mektubu okumayı bitirdiğinde Masal ve Yiğit’in yanaklarından yaşlar süzülüyordu.

Arabaya doğru yürürken camdan mezarları gördüler. Savaş sırasında şehit düşen ve isimleri şimdiye kadar tespit edilememiş 59 bin 408 şehidimizin temsili mezarlarıydı bu mezarlar. Okudular tanımadıkları ama bir o kadar da tanıdıkları şehitlerin ismini. O kadar çok şehit verilmişti ki bu topraklarda… Dile kolay 253 bin vatan evladı buradan bir daha dönmemişti. Hissetti Masal ziyaret saatinin bittiğini. Onları huzur içinde bıraktılar. Arabaya doğru yürümeye koyuldular.

“Çocuklar sizi son bir yere götürmek istiyorum” dedi Yılmaz amca arabada. Çok merak etti Masal nereye gideceklerini. Aklından geçen her yere gitmişlerdi. Geldikleri yollardan tekrar geri döndüler. Vapura binip karşıya geçtiler. Hala arabanın içinde bilmediği yollardan geçiyorlardı. Neredeyse bir saat olmuştu vapurdan geçeli. Masal arabanın camından Bayramiç yazısını okudu tabeladaki. ‘Demek ki Bayramiç’e gelmişiz’ dedi içinden ama neden buraya geldiklerine dair hiçbir fikri yoktu.
Yılmaz Amca iki katlı bir evin önüne geldiklerinde arabayı durdurdu. Hepsi arabadan indiler. “ Çocuklar bu önünde durduğumuz ev Mehmet Akif’in çocukluğunun geçtiği ev. Günümüzde ise müze olarak kullanılıyor. Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçilerini ağırlıyor. Şimdi siz de bu evi ziyaret edebilirsiniz. Ben sizi arabada bekleyeceğim.” dedi.
“Düşünebiliyor musun bir zamanlar Mehmet Akif bu evde yaşamış” dedi Masal Yiğit’e heyecanla evin içine doğru ilerlerken. Yiğit ile beraber evin içinde sergilenen eserleri incelediler ve üst kata çıktılar. Sağ taraftaki odaya girdiklerinde Mehmet Akif’i gördüler karşılarında.

“Hoş geldiniz Asım’ın çocukları” dedi Mehmet Akif ve onlara nereden geldiklerini sordu.
Onlar da abideden geldiklerini söylediler. Bunun üzerine Mehmet Akif Şehitler abidesi için yazdığı şiiri bilip bilmediklerini sordu. “Bilmiyoruz” dedi Masal ve Yiğit mahcup bir şekilde.
Mehmet Akif Şehitler Abidesi için yazdığı şiirini* okudu ve Masal’a dönüp “kitabın sihrini keşfetmek istiyorsan her şeyin başladığı yere Samsun’a tekrar gitmelisin.” dedi.
*Mehmet Akif Ersoy'un Şehitler Abidesi İçin yazdığı şiir
Gökkubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu toprak için can veren erler.
Hakk’ın bu veli kulları taş türbeye girmez,
Gufrana bürünmüş, yalınız Fatiha bekler.

FARUK GÜLŞEN- BAFRA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ - SAMSUN
Masal Çanakkale'de Mehmet Akif'ten öğrendiklerini aklında tutarak Samsun’a geri döndü. Anne ve babasına Çanakkale’de gördüğü yerleri ve öğrendiği bilgileri bir öğretmen edasıyla anlattı. Anne ve babası Masal’ın tarihi ile gurur duyan, tarihini bilen ve ülkesini seven bir çocuk olarak yetiştiği için çok mutlulardı. O gün ailesiyle yediği güzel akşam yemeğinden sonra yol yorgunluğu üzerine çöken Masal yatağında kitap okuyarak uyuya kaldı.
Yazar Faruk Gülşen’in Zuvata kitabını çok seviyordu. Rüyalarda çıkılan maceralı yolculuklara zaten alışkındı. Samsunda eğitimci yazarlardan biri olan Faruk Gülşen ile hala tanışamadığı için de üzgündü.
Masal, aklında Çanakkale gezisi, elinde Zuvata kitabı ile derin bir uykuya daldı.

Masal uykusundan uyandığında kendini Bandırma Vapuru'nun kamarasında buldu. Kamarada Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Samsun’dan başlatacakları istiklal mücadelesinin planları üzerinde harıl harıl çalışıyorlardı. Atatürk’ü gördüğü için çok heyecanlanan Masal dalgaların salladığı gemide ayakta durmakta zorlanmaya başladı.
Kamaradan çıkıp etrafa bakınca Samsun iskelesine yanaşmak üzere olduklarını fark etti. İskelede vapurun yanaşmasını bekleyen insan kalabalığının coşkusu Masal’ı çok mutlu etmişti.
Atatürk ve silah arkadaşları ile birlikte masal vapurdan iskeleye indi. İskeledeki insanların sevinç gösterileri arasında ilerleyen Masal kendisini bekleyen arabaya binen Atatürk’e el salladı. Atatürk’ün de kendisine bakıp şefkat dolu bir gülümsemeyle el salladığını görünce içi heyecan ve mutlulukla dolup taştı.


Samsun sokaklarında gezinen Masal köşe başında simit satan Yiğit’i gördü.
"Merhaba Yiğit nasılsın? Burada simit mi satıyorsun."
"Merhaba Masal. İyiyim. Ama sen beni nasıl buldun?"
Biraz önce Bandırma Vapuru ile iskeleye geldim. Karnım acıktı ve çarşıda gezinmeye başladım."
"Al istersen benim simitlerimden yiyebilirsin. Bu simitler Samsun’un meşhur simidi."
"Demek bu yıllarda da Samsun simidi çok seviliyor."
Masal, Yiğidin uzattığı simitten kocaman bir ısırık aldı. Gerçekten de simidin lezzeti hiç değişmemişti. Masal simidi bitirdi. Ama karnı hala guruldamaya devam ediyordu. Yiğit’te Masalın karnının guruldadığını duydu. İkisi de gülüşmeye başladılar.
"Masal şurada pideci var. İstersen Bafra’nın meşhur pidesinden yiyelim. Bende acıkmıştım zaten."


- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors
ORTAK KİTAP ÇALIŞMASI
1-KEREM GÜLER-BAFRA NAZMİYE DEMİREL ORTAOKULU- SAMSUN -RENK KIRMIZI-
2. MEHMET DEMİR - iBRAHİM KOZACIOĞLU ORTAOKULU - MERSİN RENK: LACİVERT
3. MERYEM KIRIKÇI - YAPALI CİHAT KORA ORTAOKULU - KONYA - RENK: SİYAH
4-FUNDA TOMBUL-NARLI 26 OCAK İLKOKULU-PAZARCIK-KAHRAMANMARAŞ
5-RAMAZAN BAYKAL- ÇINARLIK ORTAOKULU-ÇARŞAMBA-SAMSUN
6-CENNET ERBAY-KÜÇÜKKUYU FERNUR SÖZEN ORTAOKULU-ÇANAKKALE RENK MO
7- Faruk GÜLŞEN-BAFRA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ-SAMSUN- RENK TURUNCU
8- ESRA KOYUNCU- AHMET ULUÇAY BİLSEM- TAVŞANLI/KÜTAHYA RENK: YEŞİL
9-NEZAHAT MENCİK-ARİF NİHAT ASYA ORTAOKULU-BİLECİK RENK: MAVİ
10 ÖZER BORAN ŞAMBAYADI ŞEHİT İSMET FATİH ALAGÖZ ORTAOKULU ADANA- TURKEY SİYAH
11-AYGUN MURADOVA-HAZAR RAYONU 156 N-Lİ TAM ORTA OKUL-BAKÜ/AZERBAYCAN-SİYAH

Masal sabah uyanır. Ailesi ile kahvaltı yaparlar ve pikniğe giderler. Masal yıkık dökük bir ev görür. Evi çok merak eder fakat ev uzaktadır. Ailesinin izin vermeyeceğini düşünür ve tek başına gider. Evde küçük bir sandık bulur ama açamaz. Yanında sırt çantası vardır ve sandığı çantasına koyar. Ailesine belli etmeden tekrar onların yanına gelir. Ailesi ile otururken hep aklında sandık vardır. Zaman su gibi akıp geçer. Akşam olur ve eve giderler. Sonunda sandığı açmaya fırsatı olur ve sandığın kilitli olduğunu hatırlar. Gizlice babasının alet çantasını alır ve açmayı dener. Sandık açılır, içinde bir kitap bir de kalem vardır. Üstleri çok tozludur. Temizler ve kitabı okumaya başlar. Okur okur okur...
KEREM GÜLER-BAFRA NAZMİYE DEMİREL ORTAOKULU-SAMSUN
Ancak belli bir yere geldiğinde bazı sayfaların olmadığını görür, hayal kırıklığına uğrar. Çok yorulmuştur. Yatağına uzanır, hayal kurmaya başlarken uyuya kalır. Gece su içmek için yatağından kalkar ve dolabın içinden bir ışık süzmesi görür. Merakla, birazda korkarak dolabı açar. Kitabın parladığını görür. Kitaba dokunduğu anda kitabın içine düşer. Çiçeklerle bezeli, kuşların sesleri içerisinde gözlerini açar. Etrafına baktığında güzel bir bahçenin içerisinde bulur kendini. Az ileride çok şirin bir kulübe vardır. Masal nerede olduğunun şaşkınlığı içerisinde kulübeye doğru yaklaşır. Kulübenin kapısına vurur. Kapı açıldığında karşısına bir çocuk çıkar:


Masal:
Çocuk alaycı bir şekilde:
Masal kızgın bir şekilde geri döner ve yürümeye başlar. Çocuk arkasından gelir:
Yiğit, Masal'ı eve götürür ve annesiyle tanıştırır. Masal başından geçenleri onlara anlatır, ama bu ilginç durumu anlamış değillerdir.

- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(7)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $17.79+) -
BUY THIS BOOK
(from $17.79+) - DOWNLOAD
- LIKE (7)
- COMMENT (1)
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(7)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!