


İstanbul'u merak eden iki arkadaş Kerim ile Mehmet İstanbul'un güzelliklerini keşfetmeye karar verdiler ve düşerler yola. Fatih Sultan Mehmet'in fethediği ve peygamber efendimizin övgüler yağdırdığı bu şehrin sırrını keşfetmek için bir program yaptılar.Bu programa göre İstanbul'da bulunan bir çok tarihi yeri ve güzellikleri tek tek gezecekler ve günlüklerine not alacaklardı. Kerim ile Mehmet'in ilk gününde Sultan Ahmet Cami ve etrafındaki tarihi yerleri gezip görmeye karar verdiler.



Sultan Ahmet Meydanı'na doğru yola çıktılar. Yolda farklı ülkelerden gelen turistlere rastladılar. Herkes onlar gibi Sultan Ahmet Cami'ne doğru gidiyordu. ''Bu kadar kalabalık olduğuna göre muhteşem bir yer olmalı bu cami'' dedi Mehmet. Kerim hemen cevap verdi. ''Tabi ki muhteşem bir yapı harika çinilerle süslü duvarları var.Masmavi çiniler o kadar eşsiz ki turistler Sultan Ahmet Camii'ne Mavi Cami anlamına gelen Blue Mosque diyorlar. Mehmet duyduklarına çok şaşırdı. Aslında şaşırdığı şey Kerim'in bunları bilmesiydi. ''Bu bilgileri nereden biliyorsun Kerim'' dedi. Bu soruya gülerek cevap verdi Kerim. '' Tabi ki Şehir Rehberi Broşürü'nden biliyorum. Al sende incele biraz'' diyerek broşürü Mehmet'e uzattı.


Birlikte Broşürü inceleye inceleye Sultan Ahmet Meydanı'na geldiler. Meydan çok şenlikli bir yerdi. Turistler, mis kokulu yiyecekler satan seyyar satıcılar, hediyelik eşya satanlar, gösteri yapan hokkabazlar daha neler neler...
Kerim ve Mehmet meydandaki şenliği görünce dalıp gittiler. Asıl görmek istedikleri yere Sultan Ahmet Cami'ne doğru yöneldiler. Caminin dış görünüşü bile çok güzeldi.Hemen içini de görmek istediler. Cami ziyaret kurallarına uyarak Sultan Ahmet Cami'ni gezmeye başladılar. Broşürde yazanlar gerçekti.


Duvarlardaki çiniler çok güzeldi. Hayranlıkla seyrettiler. Çinileri seyrederken Kerim'in gözüne tavanda asılı küçük toplar takıldı. ''Caminin için bu topların ne işi var ?'' diye sordu Mehmet'e.'' Onlar top değil onlar yumurta hem de deve kuşu yumurtası. Camiye örümcek gelmemesi için asıldığını yazıyor broşürde.'' Şaşırıp kaldılar ikisi de bu garip bilgiye.

Sultan Ahmet Cami'nin avlusunu da gezdiler. Sonra meydandaki banklara oturdular. Tam karşılarında bir cami daha vardı. Kubbesi çok büyükte içi de çok büyük olmalıydı. hemen orayı da görmeliydiler. Önlerindeki turistlerden birinin Ayasofya dediğini duydular. Demek burası meşhur Ayasofya Cami'ydi.
Oturdukları banktan kalkıp hakkında onlarca efsane duydukları bu ihtişamlı camiye doğru ilerlemeye başladılar. Kerim, Mehmet'e :
"Biliyor musun?Ayasofya Cami İstanbul'da inşa edilen en büyük kilise olarak biliniyormuş."
Mehmet:
"Evet. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra Ayasofya cami olmuş.Sonra müzeye çevrilmiş.Bugün ise tekrar bu görkemli yapı camiye dönüştürüldü."

Bu görkemli ve ihtişamlı yapıyı görmek için sabırsızlanan iki arkadaş sohbet ederek Ayasofya Cami'ye geldiler. Ayasofya'nın görkemli kapılarını görünce hayran kaldılar.Mehmet, Kerim'e ''Bu kapıların tılsımlı olduğuna inanılır.Kapılar ne zaman sayılsa fazladan bir kapı çıktığı rivayet edilir.'' der ve kapıdan içeriye girdiler.


Gördükleri karşısında adeta büyülenirler.Bizans İmparatorluğu'nun ve Osmanlı Devleti'nin izlerini taşıyan motiflere hayran kaldılar.Sütun mermerler ve Hz. Meryem'in bir tahta oturup çocuk İsa'yı kucağında tuttuğu resmi,resmin yanındaki melek motifi ve birçok figürün güzelliği karşısında şaşkına dönen iki arkadaş, camiyi hayranlıkla incelediler.

Motiflerin yanındaki büyük levhalar, Kerim'in dikkatini çekti. Mehmet'e ''Sence bu levhalar neden büyük? Üstünde ne yazıyor?'' diye sorar.Aralarındaki bu konuşmaya camiyi gezmekte olan yaşlı bir amca kulak misafiri oldu. ''Gençler, bu levhalarda 'Allah göklerin ve yerin nurudur.' ayeti ve Hz. Muhammet(s.a.v) ile dört halifenin ismi yazıyor.'' dedi.
'' Sökülüp kapılardan çıkarılmaması için bu kadar büyük levhalar yapılmış.'' diye sözünü bitirdi. İki arkadaş bu bilgi için yaşlı amcaya teşekkür ettiler. Bu ihtişamlı ve görkemli camiyi tam anlamıyla gezip öğrenmek için birkaç saatin yetmeyeceğine karar verip daha sonra tekrar gelebilmek ümidiyle Topkapı Sarayı'na doğru yola çıktılar.

Mehmet ve Kerim Topkapı Sarayı'na geldiler.
Gişedeki görevli onlara:
"Sesli rehber cihazından ister misiniz?" diye sordu.
Mehmet ve Kerim:
"Sesli rehber cihazda nedir?" diye şaşırdılar.
Gişedeki çalışan:
"Sesli rehber cihazı,girdiğimiz odanın numarasına bastığınızda o oda hakkında size bilgi verir." dedi.Mehmet ve Kerim sesli rehber cihazını alıp Topkapı Sarayı'nın bahçesine girdiler."Bahçe bu kadar büyük ve güzel ise,içerisi kim bilir nasıldır?" diye düşündüler. Sarayın içinde gezinirken, sarayda yaşayan padişahlarının kıyafetlerini,yemek takımlarını,kitaplarını ve daha birçok eşyayı görünce hayran kaldılar.

Mehmet:
"Bu zamana kadar nasıl güzel korunmuş?" dedi.
Kerim:
"Evet ya,çok güzel." dedi.Bu esnada ikisininde sesli rehber cihazına sorup daha iyi anlamak akıllarına gelmemişti.

Kutsal Emanetler bölümüne girince Kabe'nin anahtarı,Hz. Musa (a.s.)'ın asası,Hz. Peygamberimizin ayak izi,hırka-i şerif ve sakalı şerifi görünce hayranlıkları bir kat daha arttı,tabi birazda hüzünlendiler.
Harem bölümündeki padişahların annelerinin ve eşlerinin yaşadıkları yeri gördükten sonra artık gitme vakitleri gelmişti.Kız Kulesi'ni gezmek için vapurla karşıya geçtiler.
Mehmet Kız Kulesine giderken böyle bir tarihi eserin denizin ortasında olması onda büyük bir heyecan uyandırmıştı. Heyecanını gidermek için Mehmet Kerim'e "Kız Kulesi hakkında ne biliyorsun?" diye sordu. Kerim " Hakkında çeşitli rivayetlerin anlatıldığı ve efsanelere konu olduğunu biliyorum " dedi. En azından konumu hakkında şüpheleri yoktu; Kız Kulesi İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş bir yapıydı.

Kerim elindeki broşürde yazanları okumaya başladı: " Tarih içinde gözetleme kulesi ve deniz feneri olarak kullanılmıştır. Boğaz girişini gösteren bir mihenk noktasıdır." Mehmet " Görünümünde ve mimarisinde değişiklik olmamış , ama artık gördüğün gibi lokanta olarak hizmet veriyor ve seyir balkonundan güzel manzarayı seyredebiliyorsunuz."
Kerim " Kule günümüzdeki temelleri ve alt katının önemli kısımları Fetih devrinde yapılmıştır. Kulenin etrafında geniş bir sallantı bulunur. Kulenin Eminönü tarafı daha geniş olup bir sarnıç yer alır." dedi.
Mehmet , " Kule bir zamanlar Boğazdan geçen gemilerden vergi almak maksadıyla kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası arasına büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içine bakıldığında bu yıkıntılar görülmektedir. " Kerim , " Antik Çağ'da Arkla( küçük kale ) ve Damialis ( dana yavrusu ) adları ile anılan kule bir arada " Leandros Kulesi " adıyla ün salmıştır. Günümüzde ise Kız Kulesi adıyla bütünleşmiştir ve bu adla anılmaktadır ."
Mehmet, "Bana Kız Kulesi hakkında efsanelerin olduğunu da söylemiştin.Bu efsanelerin neler olduğunu çok merak ediyorum.Biraz da bundan bahseder misin?"
"Bana da bu efsanelerden birini babam anlatmıştı.Çok etkilenmiştim...Bunu seninle paylaşmak beni çok mutlu eder."diyerek söze başlamıştı:
-Bir kral ve bu kralın çok sevdiği bir kızı varmış.Bir gün yabancı bir adam krala gelerek, çok sevdiğiniz kızınız 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceğini söylemiş.Bunun üzerine kral denizin ortasında bulunan bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirmiş.Kızının burada güvence altında olacağını düşünüyormuş.Ama kader bu ya kuleye içine yılan yerleştirilmiş bir üzüm sepeti gönderilmiş.Prenses sepeti eline aldığında yılan birden prensesi ısırmış.Prenses burada zehirlenerek ölmüş.

Mehmet, Bu efsaneden çok etkilendi.
Mehmet ve Kerim diğer efsaneleri öğrenmek ve Kız Kulesi 'ne bir daha gelip bu güzelliği yaşamak için kendi aralarında sözleştiler.Kendilerine bir anı kalması için küçük bir hediyelik eşya alıp Kız Kulesinden ayrılarak Üsküdar'a doğru yürümeye başladılar.
Mehmet, "Çok vaktimiz var, başka bir kuleyi ziyaret etmeye ne dersin? "diye sordu.
Kerim, "Neden olmasın! Öyleyse rotamız Galata Kulesi " dedi.
Mehmet ve Kerem Galata Kulesi'ne gitmek üzere Üsküdar iskelesine doğru yola koyuldular.

Üsküdar iskelesinden vapur ile karşıya geçeceklerdi.
Vapurla seyahat etmeyi çok seven Mehmet ve Kerim deniz yolculuğu boyunca manzarayı keyifle izlediler.
Galata Kulesi'ni de uzaktan görebiliyorlardı ve tabii o yüksek kuleye çıkabilmek ve güzel İstanbul'u seyredebilmek için can atıyorlardı.

Sonunda iskeleye vardılar ve iki arkadaş kuleye doğru yürümeye başladılar.
Kamondo merdivenlerinden çıkarak dar sokaklardan geçip kulenin bulunduğu alana geldiler.
"Burası çok kalabalık yine!" Dedi Mehmet.
"Evet ,ama biraz beklemeye değer." Diye cevap verdi Kerim.
Kuleye çıkmak için sıra beklerken Mehmet kule hakkında bildiklerini Kerim ile paylaşmak istedi.
"Galata kulesi 528 yılında Bizans İmparatoru Anastasius tarafından Fener Kulesi olarak yaptırılmış.Sonraları birçok devletin eline geçmiş. Rasathane ve yangın kulesi gibi amaçlarla kullanılmış." dedi.
"Evet. Yangın, insanların duyması için büyük bir davul çalınarak haber verilirmiş." diye ekledi Kerim.

Mehmet, "Bir de çok önemli bir olay daha yaşanmış. Herkesin aklına Galata Kulesi denince o olay gelir." deyince;
Kerim,"Aynı şeyleri düşünüyoruz değil mi Mehmet?"Diyerek gülümsedi ve,
"Tabii ki Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a doğru yaptığı uçuşu..." dedi.
Mehmet , "Bu gerçekten ilginç bir olay. Biraz araştırdım Bu olay Evliya Çelebi'nin eserinde geçiyormuş ve tarihteki ilk kıtalar arası uçuşmuş.Kuş kanatlarına benzeyen tahtadan bir araç ile Üsküdar'a kadar uçmuş" dedi.
Sohbet ederken zaman çok çabuk geçmişti ve şimdi kuleye çıkacaklardı.
Kuleye asansörle çıkmaya karar verdiler, çünkü merdivenler çok dar ve alçaktı. Bir de yorulmak istemiyorlardı.
Kulenin seyir terasına çıktıklarında İstanbul'un güzelliğine hayran oldular. Birçok hatıra fotoğrafları çektiler.

- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors



İstanbul'u merak eden iki arkadaş Kerim ile Mehmet İstanbul'un güzelliklerini keşfetmeye karar verdiler ve düşerler yola. Fatih Sultan Mehmet'in fethediği ve peygamber efendimizin övgüler yağdırdığı bu şehrin sırrını keşfetmek için bir program yaptılar.Bu programa göre İstanbul'da bulunan bir çok tarihi yeri ve güzellikleri tek tek gezecekler ve günlüklerine not alacaklardı. Kerim ile Mehmet'in ilk gününde Sultan Ahmet Cami ve etrafındaki tarihi yerleri gezip görmeye karar verdiler.



Sultan Ahmet Meydanı'na doğru yola çıktılar. Yolda farklı ülkelerden gelen turistlere rastladılar. Herkes onlar gibi Sultan Ahmet Cami'ne doğru gidiyordu. ''Bu kadar kalabalık olduğuna göre muhteşem bir yer olmalı bu cami'' dedi Mehmet. Kerim hemen cevap verdi. ''Tabi ki muhteşem bir yapı harika çinilerle süslü duvarları var.Masmavi çiniler o kadar eşsiz ki turistler Sultan Ahmet Camii'ne Mavi Cami anlamına gelen Blue Mosque diyorlar. Mehmet duyduklarına çok şaşırdı. Aslında şaşırdığı şey Kerim'in bunları bilmesiydi. ''Bu bilgileri nereden biliyorsun Kerim'' dedi. Bu soruya gülerek cevap verdi Kerim. '' Tabi ki Şehir Rehberi Broşürü'nden biliyorum. Al sende incele biraz'' diyerek broşürü Mehmet'e uzattı.


Birlikte Broşürü inceleye inceleye Sultan Ahmet Meydanı'na geldiler. Meydan çok şenlikli bir yerdi. Turistler, mis kokulu yiyecekler satan seyyar satıcılar, hediyelik eşya satanlar, gösteri yapan hokkabazlar daha neler neler...
Kerim ve Mehmet meydandaki şenliği görünce dalıp gittiler. Asıl görmek istedikleri yere Sultan Ahmet Cami'ne doğru yöneldiler. Caminin dış görünüşü bile çok güzeldi.Hemen içini de görmek istediler. Cami ziyaret kurallarına uyarak Sultan Ahmet Cami'ni gezmeye başladılar. Broşürde yazanlar gerçekti.
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE(1)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $5.39+) -
BUY THIS BOOK
(from $5.39+) - DOWNLOAD
- LIKE (1)
- COMMENT (1)
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE(1)
-
COMMENT(1)
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!