

Original Title:
Written by Ayça
(6th Grade, Ali Tekinsoy Ortaokulu)
Narrated by Ceylan A.
(6th Grade, Emirmusa Ortaokulu, Samsun/Türkiye)
Illustrated by Doğukan
Languages: Turkish, English
Teacher in Charge: Ahmet Arslan

1989 yılında dünyaya bir kız çocuğu gelmişti. Annesi ve babası onun için Nuray ismini seçtiler. O zamanlar neler yaşayacağını bilmeden hayata tutunmaya çalışıyordu. Günler, aylar geçti. Nuray iki yaşına geldiğinde erkek kardeşi Ahmet doğmuştu. Bir süre sonra babası Almanya ‘ya çalışmak gitmişti ama giderken unuttukları vardı: çocukları ve eşi. Anneleri şehirde yaşamakta zorlanınca Nuray ve Ahmet’i alıp köyde oturan annesinin yanına döndü.
Nuray’ın anneannesi eşini kaybetmiş yedi çocuklu bir kadındı. Yaşadığı iki göz eve kızı ve iki de torunu gelmişti. Fakat bu yoksul kadın onlara da gönlünde bir yer vermeyi bilmişti. İki odalı evde artık dokuz kişi olmuşlardı. Ne güzel bir insandı Nuray’ın anneannesi. Bir avuç yüreği ile on metre kare bir odada hayatı sevmeyi öğretmişti. Onlara verebilecek ne ayrı odası ne parası vardı ama kuru ekmeğini ve yüreğini paylaşmıştı. Anneannesinin verdiği değer ve sevgi ile Nuray’ın çocukluğu neşe içinde geçti.
Aradan yıllar geçti, bu arada Nuray’ın annesi Nuray on iki yaşındayken Hakkı adında biriyle yeniden evlenmiş, başka çocukları da olmuştu. Hakkı askeri teknolojiler üreten ASELSAN’da çalışıyordu.
Nuray ise otuzlu yaşlarına gelmesine rağmen evliliği hiç düşünmemişti artık ne bir eve ne de içinde bulunduğu zamana sığabiliyordu. Çocukken kurduğu hayaller geldi aklına, yeniden o hayal dünyasına sığınabilirdi. En eski hatıraları, babasının henüz evde olduğu zamanlardı. Çok defa o günleri düşündü. Bir süre sonra bunun hayalden ibaret olmadığını fark etti.
Başka zamanlara gidip geçmişi izleyebiliyor, kimse onu görmüyor, duymuyordu ama gittiği yerlerin gerçek olduğunu hissediyordu.
Nuray en son Kapadokya’daki yeraltı şehri olan Derinkuyu’ya gitmişti. Orası bambaşka bir şehirdi, Kapadokya bin yıl önce Erciyes ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü lav ve küllerden oluşmuş bir bölgeydi. Nuray oradaki yaşamı hayal ediyordu, orası on üç katlı bir yeraltı şehriydi, küçük koridorlarda ise insanlar ve hayvanlar yaşıyordu, mutfak olarak kullanılan bölümler ise büyük koridorlarda yer alıyordu.
Derinkuyu kayaların aşağı doğru oyularak inşa edilmişti, burası insanların saldırılardan korunmak için kullandığı bir yaşam alanıydı. Tehlike altında girişleri engellemek için çekilerek hareket ettirilen değirmen taşı gibi devasa yuvarlak taşlarla tedbir alınmıştı. Bölge halkını zaman zaman olası saldırılardan korunmak amacıyla odaların bir kısmı girilmesi zor odalardan oluşturmuş ve yeraltı şehrinin birtakım yerlerine tuzaklar hazırlamıştı.
Dışarıdan açılmasını engellemek için içeriden taş sürücülerle hazırlanan kapılar ve birçok koridorda tuzaklar yer almaktaydı. Nuray bu şehri çok sevmişti. Bu şehirde yaşamak onun için bir mucize gibiydi. Bu yaşam tarzı Nuray’a çok farklı gelmişti, kendisini bu şehre ait hissediyordu. Bu şehirde hiç bilinmedik bir renk vardı sanki. Geceleri yıldız dolu koyu mavi gökyüzü; gündüz ise kahverengi tonlarında evler, evlerin arasında buz mavisi bir gökyüzü… İşte bu şehir Nuray’ı adeta büyülemişti.
Her sabah uyandığında kendini yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Taştan oyma evler, toprak kokusu, hayata açılan küçük pencereler doğal ve huzur yansıtıyordu. Doğa ile iç içe olmak Nuray için sanki dünyaya dokunmaktı, Nuray istediği yaşamı orada bulmuştu.
Artık Nuray çok mutluydu. Güne başlarken umutları cebinde, sevgisi yüreğinde Kapodokya’daki uçsuz bucaksız vadilerde vahşi atlarla geziyordu. Günün sonunda yorgun düşüyordu ama yorgunluğu da çok güzeldi.
Gece yarısı olunca devasa kayaların kalbine oyulmuş minik evlerden birinde uyuyordu. Çok huzurluydu daha önce hiç yaşamadığı duygular hissediyordu. Her gün yepyeni bir renkti sanki bu şehir.
Nuray’ın yaşadığı kendi dünyasında insanlar birbirlerinin arasına görünmez duvarlar örmüşler, duygu ve düşüncelerini kör kuyulara atmışlardı. Nuray bunun farkındaydı, o yüzden bu eşsiz şehre hayran kalmıştı.
- Full access to our public library
- Save favorite books
- Interact with authors


Original Title:
Written by Ayça
(6th Grade, Ali Tekinsoy Ortaokulu)
Narrated by Ceylan A.
(6th Grade, Emirmusa Ortaokulu, Samsun/Türkiye)
Illustrated by Doğukan
Languages: Turkish, English
Teacher in Charge: Ahmet Arslan

1989 yılında dünyaya bir kız çocuğu gelmişti. Annesi ve babası onun için Nuray ismini seçtiler. O zamanlar neler yaşayacağını bilmeden hayata tutunmaya çalışıyordu. Günler, aylar geçti. Nuray iki yaşına geldiğinde erkek kardeşi Ahmet doğmuştu. Bir süre sonra babası Almanya ‘ya çalışmak gitmişti ama giderken unuttukları vardı: çocukları ve eşi. Anneleri şehirde yaşamakta zorlanınca Nuray ve Ahmet’i alıp köyde oturan annesinin yanına döndü.
- < BEGINNING
- END >
-
DOWNLOAD
-
LIKE
-
COMMENT()
-
SHARE
-
SAVE
-
BUY THIS BOOK
(from $3.39+) -
BUY THIS BOOK
(from $3.39+) - DOWNLOAD
- LIKE
- COMMENT ()
- SHARE
- SAVE
- Report
-
BUY
-
LIKE
-
COMMENT()
-
SHARE
- Excessive Violence
- Harassment
- Offensive Pictures
- Spelling & Grammar Errors
- Unfinished
- Other Problem
"A Day in Cappadocia"
The publication is a product of the project “The Multilingual Book”
An eTwinning project coordinated by Yusuf ÖZCAN (Türkiye)
and Helena LOURENÇO (Portugal) in the years 2020 and 2021
You can get the free book on Google Play Books.
Visit our blog to read more stories written by our eTwinners.
11writers.wordpress.com
COMMENTS
Click 'X' to report any negative comments. Thanks!